Cuma, Aralık 28, 2012

Muhafazakarlık Şiddettir

Muhafazakarlıkla muhafaza edilecek hiçbir şey kalmadı artık. Yurttaşlarına sırf kimlikleri ortalamanın dışında diye zulmeden devletler suç işliyor. Ulus devlet fantezisinin araçları olarak tektipleştirme, aynılaştırma, hizalama, tahammülsüzlük ve şiddet soslu milliyetçilik bu zalimliğin ağacını ustalıkla yontuyor. Ortaya çıkan heykelin adı, makbul/örnek vatandaştır artık. Tabuları yıkanlar yazar aslında tarihi. Kanla ve barutla kahraman olmuşların değil, meydan okumuşların öykülerini merak ederim ben. Savaşkan, mazlum ve dirayetlidir onlar. Kavgaları sadece kendileri kurtulsun diye değildir; benzerlerinin de hakları için dövüşürler." 
Selen Doğan

Artık Bu Saçmalık Sona Ermeli...


Çarşamba, Ekim 10, 2012

Tik

     1972 yazında Carlos Lenkersdorf bu kelimeyi ilk kez duydu.
     Bachajon şehrinde Tzeltales yerlilerinin düzenlediği bir oturuma davet edilmişti, ama hiç bir şey anlamıyordu. Her şey ona çılgın bir yağmur sesi gibi geliyordu. 
     "Tik" kelimesi bu yağmuru aşıyordu. Herkes onu söylüyor, onu tekrarlıyordu, tik, tik, tik, kelimesinin sürekli tekrarı ses fırtınasına kendini dayatıyordu.Anahtarı "tik" olan bir oturumdu.
     Carlos çok yer gezmişti, "ben" kelimesinin bütün dillerde en çok kullanılan kelime olduğunu biliyordu.   "Tik"... Maya topluluklarının sözlerinin ve hayatlarının merkezinde parıldayan bu kelime, "biz" anlamına geliyor.
Eduardo Galeano
/ Zamanın Ağızları
/Türkçe: B. Kale
/ Çitlembik Yay.

Cuma, Ekim 05, 2012

Albatros


Bu çeviriyi yeni gördüm. Bir de böyle okuyalım. Çeviride vezin dikkate alınmamış...
 


Sık sık eğlenmek için gemi adamları,
yakalarlar albatrosları, koca kuşları denizlerin,
geminin izindeki, miskin yoldaşları,
uçurumlarında kayan iç yakan genizlerin.
 

Bırakıldıklarında döşemelerin üstüne,
maviliklerin bu yeteneksiz ve çekingen kralları,
unuturlar iki yanda, gariban bir halde
bir çift kürek gibi, o büyük beyaz kanatları.


Bu kanatlı seyyah, böylesine acemi ve bitkin! 
Biraz evvel ne kadar güzel idi, şimdiyse komik ve çirkin! 
Biri, suretyakanıyla* gagasını sinir eder! 
Uçuyordu ya demin bu âciz, öteki aksayarak yapar taklidini!
 

Şairdir, bulutların prensine benzeyen,
fırtınalarla görünüp, okçularla** alay eden;
yuhalamalar arasında dünyaya sürülen,
devasa kanatlarıdır, rahatça yürümesini engelleyen.
Charles BAUDELAIRE

Türkçe : Reha Yünlüel


 (*) bir tür kısa pipo. 
 (**) Aynı zamanda Eski Rejim döneminde bir tür kolluk.

Cumartesi, Eylül 29, 2012

Korku Eğitimi ve Güvenlik

Güvenliği adalete tercih eden bir dünyada, adaletin güvenliğin sunağında kurban edilmesini, her gün daha çok insan alkışlıyor. Ayin, şehrin sokaklarında yapılıyor. Her, suçlunun taranarak yere düşüşünde, toplum kendini kovalayan hastalık karşısında bir rahatlama hissediyor. Her yoksulluk içinde sürünenin ölümü, iyi yaşayanlar üzerinde farmakolojik etkiler bırakıyor. "Farmacia"  kelimesi, eski yunanların kriz zamanlarında tanrılara sundukları adaklara, insan kurbanlara verdikleri isim olan "pharmakos" tan geliyor.
Eduardo Galeano
/ Tepetaklak
/ Çitlembik Yay.

Salı, Eylül 25, 2012

Fıkaraysan...

Ey garip gönüllüm dertli yoldaşım,
Niye belli değil baharın kışın,
Var mıdır sormazlar ekmeğin aşın,
Zengin isen ya bey derler ya paşa,
Fıkaraysan ya abdal derler ya cingan haşa...

Kim onun halını sormuş demezler 
Cahilin gözünde hormuş demezler 
Gariplere kim iş vermiş demezler 
Zengin isen ya bey derler ya paşa,
Fıkaraysan ya abdal derler ya cingan haşa...

Sen de bir insansın insanlar gibi,
Haksız kazancınan sürmedin demi,
İnsanlığın kuralları böyle mi,
Zengin isen ya bey derler ya paşa,
Fıkaraysan ya abdal derler ya cingan haşa...

O hakkı tanımaz kul kandıranlar,
İnsan olduğunun kıymatını ne anlar,
İnsanlık varlığınan olur sananlar,
Zengin isen ya bey derler ya paşa,
Fıkaraysan ya abdal derler ya cingan haşa...

Garibim engin ol, uyma cahile,
Şeytanın kazancı nafile hile,
Sana ad takarlar üzülme bile,
Zengin isen ya bey derler ya paşa,
Fıkaraysan ya abdal derler ya cingan haşa...
Neşet Ertaş

Perşembe, Eylül 20, 2012

Başkalarının Beklentileri




Düzenbazlar bizi tedirgin eder, çünkü kimliklerimizin ne kadar kırılgan olabileceğini ve başkalarının beklentilerini yerine getirmeye ne kadar çok zaman harcadığımızı hatırlatır bize.
John Lloyd-John Mitchinson
Nasıl Bilirdiniz?
Ntv Yay.

Küresel Sermaye ve Yeni Ortaçağ

İnsanlığa verebileceği hiçbir şey kalmayan; edebiyatı tükenen, yozlaşan, çürüyen ve sadece tarihsel bakımdan değil, güncel olarak da gericileşen; servetini, refahını ve bir sınıf olarak varlığını ; hukuki, siyasal, felsefi ve ahlaki olarak açıklama yeteneğini yitiren küresel sermaye, insanlığı bir önceki çağın değerlerine iade etmeye çalışıyor.

Teolojik literatüre ve kurumlara dayalı yeni bir Ortaçağ inşa ediliyor. Bu ahlak dışı egemenliği sürdürebilmek için, insan aklı yeniden teslim alınmak isteniyor. İnsanlık tarihsel bir atılımla emperyalizmi ve kapitalizmi aşamadığı sürece, gezegen durdurulamaz şekilde yok olmaya doğru gidiyor. İnsanlık hem başarısız sosyalizm deneyimlerinin acısını hem de kazanımlarından bu kadar kolay vazgeçişinin ve ona yeterince sahip çıkamayışının cezasını çekiyor.

Merdan Yanardağ

Cumartesi, Eylül 15, 2012

Ben, Bir Başkasıdır

    Rimbaud Paris komününde barikattayken, komünün başka-oluş potansiyelini görmüş olmalı. Toplum tarafından yeri belirlenmiş ve bu yerle sabitlenmiş insanların, "başkası" haline gelebilmek, toplumun sabitleme düzeneklerini yıkarak özgürleşebilmek için ölümü göze alabildiklerini de gördü Rimbaud...
    Luise Michel "Yaşasın Komün" yazan kızıl bayrağın yanına kara bayrağı, komün günlerinde ekledi.Paris komünün yıkım anlarının tasviri ise, Victor Hugo'dan geldi: "Düşünce ayakta, gövde toprakta."

  Toplumun insanı sabitleme mekanizmaları, bedende ve zihinde zehirler bırakır. Toplum, "Sen bu'sun ve toplumun sağlığı için, ne olmuşsan öyle kalmalısın" der. Beden katılaşır, zihin yavaşlar. Toplumun sağlığı insan bedenindeki "başka-oluş" potansiyellerinin yok edilmesi ile sağlanır. Toplum bir kıyımdır.
   Komün anlayışı, toplumun bedenlere ve zihinlere zerk ettiği zehirlerin " başka bir dünya "  tasavvuruyla distile edilip (imbikten geçirilip) uzaklaştırılmasıdır.
Militanın Alet Kutusu
Express / 129



 " Ben bir başkasıdır, başkası kim?"   
/ A. Rimbaud
                                                                                                                                                                                                     

                                                                                   

Çarşamba, Eylül 12, 2012

Mazlumun Ahı

        Yeryüzünün bütün muktedirlerinin, devletlerinin, sermayelerine sermaye katan para babalarının üzerinden yeryüzünün tüm lanetlilerinin, ezilenlerin, sömürülenlerin, mülksüzlerin, dışlananların ahının, lanetinin eksik olmamasını diliyorum...
       Üstelik bunu sırf sınıfsal kaygılarla değil, - Leninist ikameci söylemi hatırlatsa bile- insanlık adına, kar ve iktidar hırsıyla eritilen buzullar adına, yağmalanan ormanlar adına, soyu tükenen hayvanlar adına, mutenalaştırılan şehirler adına, dilsizleştirilen, kültürsüzleştirilen topluluklar adına, iğfal edilen bedenlerimiz ve ruhlarımız adına, aptallaştırılan beyinlerimiz adına da diliyorum...
      Enternasyonal'in o güzel sözleriyle, "bu gerçekten son kavgamız" artık, gezegenin zamanı kalmadı, zaman ve mekan adına ediyorum bu bedduayı...
      Bütün bu iktidar sahiplerinin, maddi ve manevi sermaye sahiplerinin, devletlilerin kendilerini bir an bile güvende hissetmemeleri, yataklarında huzurlu uyumamaları, en tatlı anlarında, orgazm olurken bile ezilenlerin lanetinden korkmaları, kale gibi güvenli sitelerinde, köşklerinde, bilmem hangi kozmik odalarında kendilerini, kasalarını güvensiz hissetmeleri en büyük dileğim....
      Ve insanım diyen herkesin de  hem kendi adına, hem de kainat adına bu dilekte bulunması, bu vahşi , talancı kapitalizmin yıkılması,  bu devletlerin ve o muktedirlerin bu yıkıntıların altında kalması için elinden geleni yapması gerektiği kanısındayım...
Işık Ergüden
Kaynak : Express / 129

Pazartesi, Eylül 10, 2012

Neoliberalizm : Aptal Doğaçlama

* Neoliberalizm, iktisadi karmaşanın karmaşık kuramı,toplumsal budalalığın budalaca coşkusu,facianın feci siyasetidir.
* "Ne yaptığını biliyormuş gibi davran" Bu, neoliberalizm güdümündeki iktidarın temel düsturudur. Bu imajı kazanabilmek için kitle iletişim araçlarını kullanırlar. İçinde her şeyin kusursuzluğa gittiği "kurmaca bir gerçeklik" kurma derecesinde tam bir sahtekarlık içine düşerler. Sonra gerçek gerçekliği anlama kabiliyetlerini kaybedip yalanlarla ve hilelerle kendi yarattıkları kurmaca gerçekliğin "gerçek gerçeklik" olduğuna inanmaya başlarlar.
* Neoliberalizm insanlığın tamamına acı veren bir vebadır.
* Neoliberalizmin temelinde çelişki var: Varlığını devam ettirebilmesi için kendi kendisini yemesi, böylece yoketmesi gerek. Bu yüzden siyasi suikastlar, el altından hamleler, her düzeydeki kamu görevlilerinin eylemleri ile sözleri arasındaki çelişkiler, çıkar grupları arasındaki kavgalar, bankerleri gece uyutmayan her şey var. Bu bir balon ve çok geçmeden patlayacak. Düzeni  şu anda koruyan şey, onun sonunu getirecek.
* Neoliberalizmde, tarih temsil ettiği hafıza nedeniyle bir engel teşkil eder, mezunlar unutkanlık sınıfına yükselirler ve iktidarın ufak tefek işlerinin titiz istatistikleri, çalışmalarla büyük ve derin tezlerin konusu haline gelir. İktidar, tarihi kötü anlatılmış bir masala çevirir. Sosyal bilimcileriyse,  ahmaklığı ve bayağılığı; bilgelik ve tarafsızlıkmış gibi gösterebilecek kadar karmaşık bir iskeleyle birlikte, gülünç müdafalar üretirler.
* Neoliberalizm masalında güçlüler, güçlü oldukları için kahramandırlar,ortadan kaldırılması gereken kötü adamlar, "harcanabilir insanlar"sa:  Siyahlar, Asyalılar, Meksikalı İspanyollar, Latinler, yerliler, kadınlar gençler, mahkumlar, göçmenler, tecavüze uğrayanlar, eşcinseller, lezbiyenler, dışlananlar, yaşlılar ve özellikle de isyankarlar... İktidarın anlattığı masalda, bir şeye değer olan olay, hatırı sayılır kâr endeksleri içeren hesap çizelgelerine kaydedilebilecek olan şeydir. Onun dışındaki her şey tamamen vazgeçilebilir niteliktedir, özellikle de o şeyler kârı düşünüyorsa...
* İktidarın anlattığı masalda, her şey öngörülmüş ve önceden belirlenmiştir. Kötülük kötü birşey olabilir ama aslında sadece iyiye karşı bir tezat oluşturmak için vardır.İyi ile kötü arasındaki ahlâki denge, iktidarla isyankar arasındaki ahlâkdışı dengeye dönüşür.
* İktidar için para isyankar içinse onur önemlidir. Masalında iktidar, içinde çelişki olmayan değil, içinde tüm çelişkilerin denetim altında tutulduğu, iktidarın kışkırttığı toplumsal baskıyı hafifleten kaçış kapıları olarak yönetilebilir bir dünya hayal eder. Masalında iktidar,  onurun ölçülemez ve bu nedenle de anlaşılamaz olduğu bir kurmaca gerçeklik kurar. Onur ( bu durumda da ) yok olmayacak,parayla satın alınan, iktidar piyasasının kurallarına göre pazarda dolaşacak bir metaya dönüşür.
* İktidarın anlattığı bu masal yalnızca bir masal. Gerçekliği küçümseyen bir masal, bu yüzden de kötü anlatılmış bir masal...
Subcomandante Marcos
Durito''la Söyleşiler /
Otonom Yay.

Cuma, Eylül 07, 2012

Paylaşım ve Ütopya

   Döğüştü, yaralandı, esir düştü.
   Bir askeri mahkeme onu her şey yüzünden dolayı ölüme mahkum ettiğinde, işkence odalarında onu epey bir ölü bırakmışlardı zaten.
   Yalnız olduğunu anladı. Ondan geriye kalan bu beden yoldaşları tarafından unutulmuştu.
   Herkes tarafından terk edilmiş, ölümün işini bitirmesini bekliyordu.
   Zindan yalnızlığında duvarlarla konuşuyordu.
   Ama savaşın sonu ölümden önce geldi ve serbest bırakıldı.
   San Salvador şehrinin sokaklarında duvarlarla konuşmaya devam etti, cevap vermedikleri için onlara yumruklar savuruyor, kafalar atıyordu.
  Akıl hastanesine gönderildi. Orada onu yatağa bağlı tutuyorlardı. Artık duvarlarla bile konuşamıyordu.
Yıllar öncesinden dostu olan Norma onu ziyarete gitti. Ellerini çözdüler. Norma ona bir elma verdi. Tek kelime söylemeden, ellerinin arasındaki elmaya bakakaldı, o ışıklı kızıl dünyaya; hemen ardından elmayı dişleriyle parçaladı, ayağa kalktı ve yatak yatak dolaşarak parçaları diğer hastalara pay etti.
Norma o zaman anladı:
-Luis delirdi, ama o hala bizim Luis.

E. Galeano
/ Zamanın Ağızları / s.317
/ Çitlembik Yay.

Çarşamba, Eylül 05, 2012

İtaat ve iktidar



"İktidarın kitlelerin kederine ihtiyacı vardır."(Spinoza)  Korkuya, itaate, sığınmaya, nefrete, kıskançlığa... Yani iktidar yapıları ancak insanı zayıflatıp kötü duygulara garkederek işleyebilir çünkü güçlü, etkin ve canlı bir insan itaat etmeyi aklına bile getirmez.
Express  
2012-129 s/43

Pazar, Haziran 24, 2012

Sanat ve Gerçek

“Sanat, gerçek’in gözümüzü almasıdır: Geriye kaçan hilkat garibesi maskelere düşen ışıktır gerçek, ondan ötesi değil.”
 Franz Kafka

  “Sanat, gerçek sanat, zulmün, şiddetin, tüketici oburluğunun, insanca olmayan her davranışın karşısındadır. Çünkü bana göre ne olursa olsun, her türlü sanatın birinci işi başkaldırıdır. Sanat insanları yalana, zulme, bitip tükenmeyen anlamsız savaşlara, bütün kötülüklere karşı uyarır. Umut, insanlığın sahip olduğu en büyük değerlerden biridir. 
Yaşar Kemal

Hükümetler ve Faşizm ve Tamamlayıcı Unsur Din

 
"Hiç bir hükümet faşizmi yok etmek üzere savaşmaz. Burjuvazi, güç elleri arasında kayıp gittiğinde, ayrıcalıklarını tekrar kazanmak için faşizmi diriltir".

 "Işığıyla aydınlatan tek kilise, alevler içinde yanan kilisedir".

B.Durruti

Pazartesi, Haziran 11, 2012

Tuhaf Bir Uygarlık ya da Kapitalistlerin Kurtuluşu

    Kapitalizm, ücretli emek sömürüsüne dayanan, yegane ereği kâr etmek, ve kârı artırmak olan, canlı olan her şeyi ölü nesnelere, metalara dönüştüren, kullanım değerinin yerini değişim değerinin aldığı, var olabilmek ve varlığını sürdürebilmek için sürekli büyümek zorunda olan, toplumun temel üretici güçlerinin ve yaşam araçlarının dar bir sermaye sınıfının elinde olduğu, her türlü ahlâkî değere yabancılaşmış [ahlâk dışı değil ahlaksız], parasal ve maddi olan, hesaplanabilir-ölçülebilir olan dışında hiçbir insanî değere itibar etmeyen, eşyanın onu üreten insandan daha değerli sayıldığı, ekonomik olanın politik sosyal ve kültürel olanın önüne geçtiği, araçlarla amaçların ters-yüz olduğu, öküzün arabanın arkasına koşulduğu... tuhaf bir uygarlıktır...
   Aslında söz konusu olan, bir birey olarak kapitalistin denetlemesi mümkün olmayan cehennemî bir yarıştır, dolayısıyla, bir birey olarak kapitalistin iradesinin bir kıymet-i harbiyesi yoktur. Kapitalist patron büyük bir servete sahip olsa, büyük bir zenginliği denetlese de son tahlilde kendi mantığına göre işleyen bir çarkın sadece bir dişlisidir. Bu yüzden toplumun kapitalizmden kurtuluşu, kapitalistlerin de kurtuluşu olacaktır dense yeridir...
Fikret Başkaya
Yeni Paradigmayı Oluşturmak

Çarşamba, Mayıs 23, 2012

Greve Gitmeyenlere Masallar ya da Düzenin Tilkileri


       Aslan, kurt ve tilki arkadaş olup avlanmaya çıkmışlar. Günün sonunda, bir öküz, bir keçi ve bir de tavşan avlayan kafadarlar avlarını mağaraya getirmişler. Aslan, kurda dönerek; “Hadi bakalım!” demiş.  “Şu avları paylaştır da karnımızı doyuralım.”
     Kurt ezile büzüle; “Ey büyük sultanım!” demiş. “Şu öküzü siz buyurun, keçi benim, tavşan da tilki kardeşin olsun.”
     Aslan birden çok kızmış. Ve “Bre küstah!”  demiş. “Sen kim oluyorsun? Ben varken sana pay etmek düşer mi? Sonra da bir pençe darbesiyle kurdu yere sermiş.  Bu kez tilkiye dönüp; “Öyle aval aval bakma da paylaştır şu avları bakalım!” demiş. Tilki; “Haşmetli sultanım! “ diye söze başlamış. Pay etmek haddim değil ama madem emir buyurdunuz söyleyeyim. Tavşan sabah kahvaltınız; öküz, öğle yemeğiniz olur, keçiyi de akşam yersiniz.”
     Aslan bu paylaştırmadan çok hoşlanmış ve tilkiye, bu kadar adil paylaştırmayı nereden öğrendiğini sormuş. Tilki de; “Yüce efendim!” demiş. “Şu haddini bilmez kurdun halinden öğrendim.”

Salı, Mayıs 15, 2012

Adaletsizliğin Bekçilerine Masallar

Bir köpek, bir ceylanı kovalıyormuş. Ceylan kaçarken, "Sen beni asla yakalayamazsın" diye bağırıyormuş. Köpek, " nedenmiş o?" diye sormuş. Ceylan, "Çünkü ben canımı kurtarmak için koşuyorum, sense efendinin isteğini yerine getirmek için koşuyorsun" diye yanıtlamış.
Sümer Hayvan Masalları
M. İlmiye Çığ / Kaynak Çocuk

Pazartesi, Nisan 30, 2012

Ahlak ve Tevazu

Artık hiç kimse hükümetle çelişmiyorken konuşma özgürlüğünün; kimse zorlayıcı sorular sormak niyetinde değilken basın özgürlüğünün; hiç protesto olmuyorken toplanma özgürlüğünün; seçmenlerin yarıdan azı oy veriyorken genel seçim haklarına sahip olmanın; aradaki duvarlar düzenli olarak onarılmıyorken din devlet ayrılığı ilkesinin olmasının ne anlamı kalıyor. Kendi adımıza düşünemiyorsak,otoriteyi sorgulamak istemiyorsak, o halde güç sahiplerinin elinde oyun hamuruna döneriz. Ancak, yurttaşlar eğitimliyse, kendi görüşlerini oluşturuyorlarsa, güç sahipleri de bizim için görev yaparlar. Her ülkede çocuklarımıza bilimsel yöntemi ve bir "Haklar Yasası" nı gerekli kılan nedenleri öğretmeliyiz.Böylelikle belli bir ahlak ve tevazu düzeyine erişilir, topluluk ruhu gelişir.İnsan toplumu olarak içinde barındığımız bu iblisli dünyada, çevremizi saran karanlık ile aramızda duracak belki de tek engel budur.
Carl Sagan
Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı
s/ 439-440 /Tübitak

Cuma, Nisan 13, 2012

Kuşku ve Özgürlük


"Sorgulayan akıl , yaşamda bir kişinin sahip olabileceği en değerli hazinelerden biridir. Bu nedenle Aristo'nun öğüdüne kulak vermek akıllıca olacaktır :
Bir kişi eğer kendini eğitmek isterse, ilk iş olarak kuşku duymalıdır, çünkü kuşku duyarak gerçeği bulacaktır."

Charles M. Wyon - Arthur W. Wiggins

Kuşkunun olduğu yerde özgürlük vardır.

Latin özdeyişi

Dünya ve Umut



"Dünya, 15 yaşından küçük çocuklara din dersi vermeyecek kadar dürüst olursa, belki o zaman ona umut besleyebiliriz."

/ Arthur Schopenhauer

Çarşamba, Nisan 04, 2012

Durumlar ve Sorular

 


Korkaklık şu soruyu sorar:
-Güvenli mi?
Menfaatçilik şu soruyu sorar:
-Faydalı mı?
Kibir şu soruyu sorar:
-Popüler mi?
Ama vicdan şu soruyu sorar:
Adaletli mi?

Martin Luther King

Perşembe, Mart 29, 2012

Azınlıklar ve Çocuklar

 

İlerleme, aydınlanma, bilim;   dinsel, politik ve ekonomik özgürlük yolundaki her çaba kitleden değil azınlıklardan kaynaklanır.
Emma Goldman


Çocuklar siyasi tutuklulardır. 
Gilles Deleuze

Cuma, Mart 23, 2012

Gerçekliği Hissetmek

Ateizm bana hiçbir şey sağlamıyor.
Hiç sağlamadı ve sağlamayacak da…

Beni iyi hissettirmiyor ya da rahatlatmıyor.
Hasta ya da kötü hissettiğimde yanımda bulunmuyor.
İhtiyaç duyduğum zaman müdahale edemez.
Beni nefrete karşı korumuyor.
Başarılı olmamı ya da kaybetmemi umursamıyor.
Gözlerimdeki yaşı silmiyor.
Gidecek hiçbir yerim olmadığında yapacağı bir şey yok.
Bana bilgece sözler söyleyip, akıl vermiyor.
Bana dikte eden öğretileri yok.
Bana neyin iyi ya da neyin kötü olduğunu gösteremez.
Kimseye ilham ve heyecan vermiyor.
Hedeflerime ulaşmama yardım etmiyor.
Eğlenirken ne zaman duracağımı söylemiyor.
Tek bir ruhu kurtarmış değildir.
Başardığım hiçbir şey için takdir etmiyor.
Dizlerimin üzerine çökerek yalvarmamı sağlamıyor.
İnanmaya zorlamıyor.
Sonsuza kadar işkence etmiyor.
Başkalarına nefretle ve aşağılamayla bakmamı öğretmiyor.
Neyin doğru neyin yanlış olduğundan bahsetmiyor.
Kimin kime aşık olamayacağını söylemiyor.
Kimseye nereye ait olmadığını söylemiyor.
Hayatın yaşamaya değer olduğunu size düşündürmüyor.

Bana hiçbir şey sağlamıyor evet, bu doğru.
Ateizm bana hiçbir şey sağlamıyor,
çünkü ondan bunu istemedim hiç.
Ateizm hiçbir şey sağlamaz
çünkü, buna ihtiyacı yok.

Din ise size her şeyi vadeder
çünkü ondan istediğiniz bu.
Din ya da iman sahibi olmaya ihtiyacınız yok.
Bunu istiyorsunuz,
çünkü güvende hissetmeye ihtiyaç duyuyorsunuz.
Ben gerçekliği hissetmek istiyorum, daha fazlasını değil.
Bu yüzden ateizm bana her şeyi sağlıyor.
Dinin çok evvelden çaldığı her şeyi…
Richard Coughlan 

Pazartesi, Şubat 20, 2012

Tanrı ve Avuntu


Her ne kadar tatmin edici ve avutucu olmasa da evreni olduğu gibi kavramak, kuruntuyu diretmekten daha iyidir.  
Carl Sagan

Cumartesi, Şubat 18, 2012

Zincir

"Daha güzel bir dünyanın, daha özgürlüklü bir dünya olmadan gerçekleşemeyeceği açık. Daha özgürlüklü bir dünyanın kurulabilmesi için de tabuların yıkılması gerekli. Her türlü tabu yıkılmalı. En başta da dinlerden, "inanç"lardan kaynağını alan tabular."

"Özgürlükleri bağlayan her türlü zincir kırılmalı, en başta da kafalardaki "iman zinciri". İman zincirine bağlı düşünce sabittir, değişmezdir. Bu ise doğanın değişken yapısına terstir. Zincirli zihin gelişme gösteremez; değişmelere, gelişmelere ayak uyduramaz. Dünyamızdaki her türlü olumlu gelişme, dinin ve imanınki başta olmak üzere, tabuların zincirinden kurtulabildiği, yol bulabildiği ölçüde gerçekleşebilmiştir. İnsan aklı, bilim, teknoloji, insan hakları alanında ulaşılan noktalar, bu yoldaki adımların ürünleridir.

Akıl ve bilim aydınlık kesimdedir. Din ve iman ise karanlık kesimde. Aklın, bilimin ölçüleri bellidir. Gözlem vardır, deney vardır, nesnellik vardır...Yolu ışıklandıran da bunlardır. Öyleyse "din"in üzerine nasıl gidilmesi gerektiği ortada ve son derece açık: Karanlığın üzerine nasıl gidilirse, "din"in üzerine de öyle gidilmelidir. Karanlıkla savaşılırken ışık gereklidir. Dinin, imanın üzerine gidilirken de..." 

Turan Dursun

Cuma, Şubat 03, 2012

Din: Kulluk ve Kader

*   Salt kendine inanmıyorlar diye toplumları çoluk çocuk tufanda boğan, üzerlerine yıldırımlar, taşlar, depremler yollayıp katleden veya emirlerine yeterince uymadılar diye milyarlarca insanı yakacağını, onlar çırpınıp bağırdıkça ateşi çoğaltacağını ve bunu hep yapacağını söyleyen, buna karşılık ödüllendirmeyi sadece, kendine sorgusuz boyun eğen, aklı yatsın yatmasın kulluğunu benimseyenlere uygun gören bir tanrı fikri, ister istemez ona inananların kişiliğini de buna göre biçimlendirir.

*  Sömürünün sonucu olarak, sınırsız zenginlikle sefaletin iç içe yaşandığı bir dünyada temel suç tanımı, allaha kulluk ya da iyi kulluk yapmamaktır. Dünya sorunlarının pek önemi yoktur. Halbuki insanlık onuru hiç bir kimsenin kulluk yapmasına, hele kul olmamayı suç konusu yapmasına, izin vermez. Yaratanın, yardım edenin büyüklüğü de zaten hiçbir karşılık beklememesinde göstermez mi kendini? İyilik yapanın bundan karşılık beklemesi, daha da ötesi karşısındakini kendine bağımlı kılmak için iyilik yapması, insanlar arası ilişkide bile kabul edilemez bir yaklaşım değil midir?  Tanrının irade ve erdemi insandan çok daha yüce olması gerektiğine göre, tanrıya atfedilen bu mantıkta, köleci dönem kültürüne özgü bir problem yok mudur?

*   Ahiret inancının , kişiyi zulme, haksızlıklara, sefalete, aynı şekilde yaşamın kısalığı ve doyumsuzluklarına karşı avutan bir işleve sahip olduğunu ve manevi bir rahatlama sağladığını biliyoruz. Ancak bu avuntu, gerçek hayattaki haksızlıkların "öbür dünyaya" havale edilmesine neden olduğundan toplumsal yaşamın sorunları karşısında edilgenlik üretir. Teba ve kul olmaktan, birey ve yurttaş olmaya doğru gelişimi engeller. Ahiret, her türden olumsuzluğa karşı kendi içine kapanmaya, aldatıcı bir rahatlamaya, her şeyde bir "hikmet" olduğu varsayımıyla bilimsel ve siyasal kuşkuculuktan, sorgulayıcılıktan uzaklaşmaya neden olan bir inançtır.
İslamiyet Gerçeği I / Erdoğan Aydın
/ Kırmızı

Perşembe, Şubat 02, 2012

Kadın ve Evlilik

 


Evlilik geleneksel olarak kadınlara sunulmuş tek gelecektir. Birçok kadın ya evlidir, ya bir zamanlar evlilik geçirmiştir 
ya da evli olmadığı için acı çekiyordur.

Simone de Beauvoir

Çarşamba, Şubat 01, 2012

Where The Wild Roses Grow

Nick Cave & Kylie Minogue

Paganizmin Dehası

  Paganizm, öncelikle Hıristiyanlığın tam karşıtıdır; ve rahatsız edici gücünü, belki de kalıcılığını tam da buna borçludur.
*   Dualist değildir ve ne ruhu bedenin; ne de inancı bilginin karşısına koyar.
*   Bireysel ve toplumsal yaşamın rastlantılarının yansıttığı güç ve anlam ilişkilerine ( dışsal bir kural olarak) ahlak tahsis etmez.
*   Tüm olayların bir işaret olduğunu ve tüm işaretlerin anlamı olduğunu ileri sürer.
*   Kurtuluş, aşkınlık ve gizem ona temelden yabancı şeylerdir. Bunun sonucu olarak yeniliği ilgiyle ve hoşgörüyle karşılar; tanrıların listesini uzatmaya her zaman hazırdır.
*   Sentezden değil eklemeden ve munavebeden anlar.( Bu kuşkusuz hıristiyan misyonerliği yüzünden yanlış anlaşılmasının en derin ve kalıcı nedenidir.)
*   Kendi adına asla bir misyonerlik pratiği yoktur.
----------------------------------------------------------
*   Doğanın efendisi değil, onun bir parçası olunduğu düşünülür.
*   Pagan inancının temeli "Gaia", kutsal kitabı doğadır. 
  "Cennet", "cehennem" inancı olmadığı gibi "Şeytan" inancı da yoktur.
*   Yaşamın sonsuz döngüsüne inanılır, içsel bir huzur hedeflenir.

Kaynak :  Paganizmin Dehası
/ Marc Augé / Dost