Pazartesi, Ağustos 25, 2014

Tepedeki Mezar



             
Köyün dar sokaklarından geçip de
vurunca kendimi çalıların arasından
ağaçlı bir tepeye,
köyün evleri küçülerek
gizleniverdi yeşillikler arasında,
ovanın sonundaki bu köşeye;
şimdi büyülü bir sarhoşlukla izlediğim...

Yamacına sırtını dayandığı bu güzel tepenin altında
tek tük bacalar, bir kaç kırmızı kiremitli dam,
sevimli ve mutevazi bir tad katarak bu düş sığınağına
“biz buradayız” diyerek el sallıyor şimdi köyden...

Tepede ve diğer yamaçta terkedilmiş eski bir kent
zamana meydan okumuş kimi kalıntılarıyla
hikayesini fısıldıyor rüzgara.
Rüzgarsa, güneşin bu öğlen kızgınlığına inat
diklenerek, duyduklarını anlatmak istiyor bana.

İşte tepenin tam ovayı gören kıyısında
bir meşenin gölgesine kurulmuş bir mezar.
Aşağıdaki sürüsünü gözleyen bir çoban gibi,
ve buradan gelip geçen bizlerden
bir esenlik dileği ummadan
zamanı öğütüyor...

Zamanın belirsiz bir izleğinde
gelivermiş de benim gibi,
sanki uzanıp kalmış bu meşenin gölgesinde,
yatar durur gibi o gün bu gündür
 ince bir otun sapı ağzının kenarında

Bir gün vade dolup da basıp gidince
onun gittiği yere,
viran bedenimiz bilmem bulacak mıdır böyle bir teselli,
kaygıların biçimlendirdiği o anlamlardan uzak.
Kuşlarla, böceklerle, ağaçlarla; yarenlik edilecek
böyle rüzgarla ezelden dost bir tepe.
2014
Yalçın Işık