Pazartesi, Ağustos 25, 2014

Tepedeki Mezar



             
Köyün dar sokaklarından geçip de
vurunca kendimi çalıların arasından
ağaçlı bir tepeye,
köyün evleri küçülerek
gizleniverdi yeşillikler arasında,
ovanın sonundaki bu köşeye;
şimdi büyülü bir sarhoşlukla izlediğim...

Yamacına sırtını dayandığı bu güzel tepenin altında
tek tük bacalar, bir kaç kırmızı kiremitli dam,
sevimli ve mutevazi bir tad katarak bu düş sığınağına
“biz buradayız” diyerek el sallıyor şimdi köyden...

Tepede ve diğer yamaçta terkedilmiş eski bir kent
zamana meydan okumuş kimi kalıntılarıyla
hikayesini fısıldıyor rüzgara.
Rüzgarsa, güneşin bu öğlen kızgınlığına inat
diklenerek, duyduklarını anlatmak istiyor bana.

İşte tepenin tam ovayı gören kıyısında
bir meşenin gölgesine kurulmuş bir mezar.
Aşağıdaki sürüsünü gözleyen bir çoban gibi,
ve buradan gelip geçen bizlerden
bir esenlik dileği ummadan
zamanı öğütüyor...

Zamanın belirsiz bir izleğinde
gelivermiş de benim gibi,
sanki uzanıp kalmış bu meşenin gölgesinde,
yatar durur gibi o gün bu gündür
 ince bir otun sapı ağzının kenarında

Bir gün vade dolup da basıp gidince
onun gittiği yere,
viran bedenimiz bilmem bulacak mıdır böyle bir teselli,
kaygıların biçimlendirdiği o anlamlardan uzak.
Kuşlarla, böceklerle, ağaçlarla; yarenlik edilecek
böyle rüzgarla ezelden dost bir tepe.
2014
Yalçın Işık

Pazartesi, Haziran 16, 2014

Muhafazakar İdeolojik Körlük ve İkiyüzlülük Üzerine

    İslamcı-Muhafazakar ideolojik zihniyet dünyası için,  "ikiyüzlü olmak" en geçerli davranış kodudur. Hatta neredeyse ideoloji olarak varlığını, bu kodu kullanışlı hale getirmesine, meşru göstermesine, gerçekleri gizlemede iyi bir örtü olmasına borçludur. Bu davranış, "her iki dünyada da cenneti garanti etmeyi" temel alan bir pragmatizm biçimidir. Tipik bir islâmcı muhafazakar "ne yardan ne serden" geçer. Bu davranış kodu yapısı gereği genel geçer ahlaki bir süzgeci devre dışı bırakır. İki dünyanın da nimetlerinden vazgeçemeyen mümin sadece kendi zihniyet dünyasında geçer akçe olan pragmatik bir ahlak anlayışı yaratır. Üstelik bu öyle bir ahlaktır ki herkese de pazarlanabilir. Çünkü en ahlaklının kendisi olduğuna yönelik bir körlüğü de içerir. Bu körlük; çıkarcılık, kapalılık ve bilgisizlik üzerine temellenir. Güce bağlılık ve ondan korku da harcını döker. Bu haliyle kendisi dışındakilere ahlak ihraç ederken, "Bakmaz haline, Hasandağı'na oduna gider." durumu yaşanır.
    Kendi içinde bir reform beklentisinde olan kimi islami kesimlerin islami ideolojiyi köklü bir eleştici süzgecinden geçirirken ilk sorgulamaları gereken ( sorgulama kelimesi, din sözkonusu iken belirli bir sınırlılığı içerir manada...) ahlaki yapısal sorun olarak, bu davranışsal kod karşılarına çıkar. Bu kesimler kendilerinde varolduğunu düşündükleri, aslında yeni olan veya sonradan eklemlenmiş, daha genel geçer evrensel kabulu olan ahlaki davranış ve anlayışın dinin temeli olduğunu dillendirirken, aslında çok bariz farketmeleri gereken, "eğer öyle ise, neden böyle?" şeklinde basitçe diyebileceğimiz yaman çelişkileri inançsal körlük nedeniyle görmez ya da dışardan bakınca "başkasının yalanına gerekçe arayan" konumu  muhafaza ederek belki de o bekledikleri değişimin önünde kendileri dikilmek zorunda kalırlar. Oysa olumsuzluklarla yüzleşip, hatalar kabullenilmeden değişim olmaz.
    Bizim coğrafyamızda, adına "müslüman sol " denilen, bizim de "vicdani müslümanlık" diyebileceğimiz anlayış, aslında bu eleştiri ve yorumlama tarzıyla, kendi coğrafyasının ve sosyokültürel ard birikiminin  dizayn ettiği bir din anlayışının tezahürleridir. Bu yeniden üretim bu insanların düşünce ve inanç dünyalarına büyük ölçüde Anadolu'da adına "eren, ermiş, evliya, rind" diyebileceğimiz yaşam önderleri, düşünce ve gönül adamlarının doğal çabasıyla eklenlenmiştir. Bu gün bu müslümanların inançlarında hayranlık duyduğu çoğu unsur, bu insanların çabalarının bir ürünüdür. Kendileri bunun tam tersini düşünselerde diğer coğrafyalarda aynı dinin, aynı insani ve vicdani sonuçlar doğurmaması, kendilerinin, aynı inanç dünyası içinde çağdaş değer yargıları ölçütünde yorumlandığında ciddi bir fark yaratması, söylediğim gerekçeye haklılık yaratır..
      Merkezinden uzaklaştıkça, coğrafyası genişledikçe, bu farklılaşan coğrafyalarda hayata başka pencereden bakan insanların yaşamına sokuldukça din eleştiriye ve yoruma tabi kalmıştır. Dinler başka diyarlara zorla nüfuz etmiştir ama farklı yorumlanmasına engel olamamıştır.
     Bugün için olumlu bulduğumuz, ve diyalektik bir gerekçe ile sayılarının artmasını umduğumuz bu inançsal yol, mevcut durumda en ciddi eleştirisini içinden çıktığı kesimlerin bu davranışsal koduna yöneltmesi ciddiye alınacak bir umut doğurmaktadır.
   

Salı, Mart 25, 2014

Yönetme Sanatı

        Ne ismi, ne hanedanı, ne de zamanı bilinen bir Çin İmparatoru, bir gece başvezirini çağırdı ve ona uykularını kaçıran endişesini itiraf etti:
     - Kimse benden korkmuyor, dedi.    
       Tebaası ondan korkmadığı için ona saygı da duymuyorlardı. Ona saygı duymadıkları için de itaat etmiyorlardı.
     - Cezalandırmak gerekir, diye bildirdi danışman.
       İmparator, vergi vermeyeni kırbaçlayacağını, önünde eğilmeyene ağır ateşte işkence edeceğini, eylemlerini eleştirmeye kalkanı idam edeceğini söyledi.
     - Bunlar zaten suç, dedi danışman ve açıkladı:
     - Korkusuz iktidar, hava almayan akciğer gibi söner. Eğer yalnızca suçluları cezalandırırsanız, yalnızca suçlular korkar.
       İmparator bir süre düşündü ve:
     - Anladım, dedi.
       Sonra cellada vezirin başını vurmasını emretti ve bütün Pekinlilerin Kutsal İktidar Meydanı'ndaki infazda hazır bulunması için ferman çıkardı.
      Vezir, uzun bir listenin başında yer aldı.

E. Galeano
Zamanın Ağızları / s.300
Çitlembik Yay.