Pazar, Mart 30, 2008

Asıl Adalet



İnsanlarda tek sıcak kanun,
Üzümden şarap yapmaları,
Kömürden ateş yapmaları,
Öpücüklerden insan yapmalarıdır.

İnsanlarda tek zorlu kanun,
Savaşlara, yoksulluğa karşı
Kendilerini ayakta tutmaları,
Ölüme karşı yaşamalarıdır.

İnsanlarda tek güzel kanun,
Suyu ışık yapmaları,
Düşü gerçek yapmaları,
Düşmanı kardeş yapmalarıdır.

Hep var olan kanunlardır bunlar,
Bir çocukcağızın tâ yüreğinden başlar,
Yayılır, genişler, uzar gider
Ta akla kadar.
Paul Eluard
/ A. Kadir / Akdeniz Yayınevi


Bulutlar Arasından : Modern times / Charlie Chaplin

Rüzgarın Fısıldadıkları : Şu Karşıki Dağda Bir Fener Yanar / Selim Sesler & İdil Üner



Perşembe, Mart 27, 2008

Kazın Ayağı


Sanki, bu ülkede siyasetin başka bir yapılma şekli varmış da şimdi ipin ucu kaçmış gibi bir gerilim teranesi tutturuldu gidiyor ve başta şu sivil ( paramiliter mi demeliydim? ) toplum örgütleri olmak üzere memleket sathı koro halinde , Osmanlı ruhuna arz-ı endam eyleyerek, iki ileriden sonra şimdi bir geri adım atılmasından yana meşk etmekteler.Sahnedeki seyirlik , seyredenleri - ki bu minvalde pek bir seyreden oluyoruz - pek bir sarsmış tüylerini diken diken etmiş olacak ki bir daha ki gösteri de seyirci bulamayız endişesi hasıl olmuş olmalı.
Bu korkuyu bize zerk etmeye çalışmaları boşuna değil elbet. Harami var diyerek bize korku veriyorlar ama bizim ipek yüklü kervanımız yok elbette.
Üryan geldik , üryan gidiyoruz yani . (Karacaoğlan'ın sözleriyle söylemekteyiz bunu.) Bunun çok da farkında değilsek de...

Bütün bu söylenen meşk-i terennümlerin yoksa şu benim anladığımdan başka bir anlamı mı var? : "Taşların altına çomak sokup haşeratı huylandırmayın, bok çukurunu taşlayıp , dalgırlandırmayın .Bakın inekcikler otlayıp durmakta çimenlikte . Her cukkadan birimiz sebeplensin , geçinip gidelim."
Biz dağın arkasında kurt olduğu masalına inanmaya bütün benliğimizi adayarak , sığırtmaçlarımızın ulu gölgesinde bize sunulan çayırı otlamaya devam edelim hala. Bakalım hangimiz daha çok süt verebiliyoruz onlara....
Yasalar mı var dediniz bizi koruyacak ? Evet, sadece bizim için varlar zaten ve kendilerini bizden korumak için.



Ruhu Güçlendirmek
Ruhunu güçlendirmek isteyen

aşmalı bağlılık ve saygıyı.

Kimi yasalara uysa da

çoğu çiğneyecek,

yasayı ve alışılmışı,
çiğneyip geçecek
yerleşik ,
dar kalıpların ötesine.

Tensel hazların öğreteceği çok şey var ona.
Yıkıcı eylemlerden korkmamalı.
( evin yarısı yerle bir olacak elbet )
Bu yoldan erdemle boy verilir bilgeliğe.

Kavafis
/
Barbarları Beklerken / Dünya Kitapları
/
Alova- Barış Pirhasan



Kanat Genişliği :
Yasalar atalarımıza ait bilgeliğin ürünleri değil, ancak; tutkularının, korkaklıklarının ve kıskançlıklarının ve hırslarının ürünleridir. / William Godwin




Cumartesi, Mart 22, 2008

Biz ve Onlar


İçlerinden geçenleri anlıyorduk, söylemediklerini.
Yoksulsunuz, iğrençsiniz, diyorlardı,
ne giysiniz var dolabınızda,
ne iki türlü yemeğiniz, ne de paranız,
sevginize karnımız tok,
özgürlükse özgürlük bizim için,
Sırıtmaya bile gerek duymadan
arkalarını dönüyorlar soframıza.
Oysa biz alın terimizi bölüşürüz,
yağma ve harç bilmeyiz.
Tütünü öküz için icat ettik,
sürerken bir cıgara içimi dinlensin diye.
Öküz bizsek, hani soluk alacak vakit nerde!
Bu yüzden hor bakıyorlar bize, kanımızı içtiklerinden.
Bencillik en büyük bereket onlara,
beylikleriyse en büyük dolap.
Oktay Rifat

Kanat Genişliği : ...
Resmi ideolojiyi oluşturmak için "bilgi" kanallarını denetlemek , bazı bilgilerin kitlelere ulaşmasını engellemek , kitlelerin bilincinde bir boşluk yaratmak üzere , kendi geçmişi ile bağlarını koparmak, iktidardaki sınıfların çıkarına uygun bir bilgi ağı oluşturmakla mümkündür. Cumhuriyet aydınlarının işlevi de böyle bir resmi ideolojiyi üretmek olmuştur. Bu amaçla yakın tarih tahrif edilmiş, Kürt kimliği inkar edilmiş, milli mücadelenin gerçek dışı bir versiyonu geliştirilmiş, son tahlilde emperyalizmle bir uzlaşma olan milli mücadele mazlum halklara kurtuluş yolunu gösteren ilk antiemperyalist hareket olarak gösterlmek istenmiştir.
(1920'li 1930'lu yıllarda)Türk aydınları herzamankinden daha fazla hurafe üretmişler, M. Kemal'i putlaştırmayı marifet saymışlardır.
...
Gerçek toplumsal dönüşümlerin ortaya çıkmadığı koşullarda inkılapları idealize edip yücelttiler. Kapalı bir kültür oluşturdular. Yaydıkları resmi ideoloji ile toplumun tamamını temsil ettiklerini sanmalarına rağmen, aslında palazlanmakta olan sermaye sınıfının çıkarlarını meşrulaştırdılar.Ne var ki yeni sömürgecilik geliştikçe , sermaye sınıfı palazlandıkça eski yerel koalisyon ortaklarını askeri - sivil bürokrat cumhuriyet aydınlarını dışlayacaktı. Batıya olan kültürel, ideolojik ve bilimsel bağlılık Türk aydınının
orjinal ürünler vermelerini engellemiştir. Üstelik giderek kendi realitelerine yabancılaşmışlardır.
Fikret Başkaya /
Paradigmanın İflası / Özgür Üniversite Kitaplığı

Pazar, Mart 16, 2008

Uzun Çorap Pippi

...
1907'de İsveç'in küçük bir kasabası olan Vimmerby'de doğan Astrid Lindgren
okuma ve yazmaya meraklı ve şehrin ilk kısa saçlı genç kızı ünvanını kazanacak kadar
sıradışı biriydi. 1940'ların feminist kuşağından gelen Lindgren, Pippi'yi kaleme aldığında
ne yazarlık tecrübesi vardı ne de yazar olmak gibi bir kaygısı.
1945'lerde iki çocuk annesi olarak, ağır bir ateşli hastalık geçiren ve aylarca yatağa bağlı kalan
yedi yaşındaki kızını bir parça eğlendirmek için, kendi çocukluğundan, özlemlerinden yola çıkarak ona kendi uydurduğu masalları anlatmaya başlamış:" Bir gün kızım yine masal anlatmamı istedi. Ona bildiğim bütün çocuk masallarını anlatmıştım. Ne anlatmamı istediğini sorunca ' Uzun Çorap Pippi ' dedi. Ona anlattığım çilli, kızıl saçlı, uzun çoraplı küçük kıza; ki o benim çocukluğumdu, Pippi adını takmıştı."
Pippi Vimerby'den geliyordu; yaşıtı bütün kız çocukları her gün düzgün giyinip, bebekleriyle oynarken, asla niçin sorusunu sormayıp büyüklerine itaat ederken, o çevresindekileri soru yağmuruna tutuyor, uzaktaki denizci babasıyla telepatiyle iletişim kuruyor, korsanları kovalıyor,
benekli atını kucağına alıp kaldırabiliyor, evlerin çatılarında koşuyor, pencerelerden atlıyor,
ağaçların tepelerinde maymunu ile şarkılar söylüyor, evinde tek başına yaşıyor ve kendi kurabiyelerini kendi pişiriyordu...
Astrid, bu hikayeleri hasta kızına anlatışından iki yıl sonra , Stockholm'ün buzlu sokaklarında ayağı kayıp düşünce bacağını kırar ve evde oturmak zorunda kalır.Bu hikayeleri yazıya dökmeye başlar ve yazdıklarıyla, meşhur yayınevi Bonniers'in kapısını çalar ama sonuç alamaz. Çünkü masal kahramanı Pippi'yi zamana göre aşırı anarşist bulmuşlardır.
Bonniers, masaldaki, dönemin kabul gören değer yargılarına karşı çıkan çocuk kahramanın maceralarını basmayı göze alamaz.Ama Raben&Sjögren 'Uzun Çorap Pippi'nin' maceralarını yayınlar.Ülkedeki bütün yazarlar, ahlakçı öğretmenler, din adamları ve gelenekçi aileler ayağa kalkar.
Uzun Çorap Pippi çocukları anarşist olmaya özendirmekle suçlanır, yargılanır hatta kitabın yayınlanmaması için davalar açılır.
Ama gün geçtikçe, Pippi'nin ünü yayıldıkça yayılır, başka ülkeleri gezer, yayınevini iflasın eşiğinden döndürüp, " Dünyanın En İyi Çocuk Kitapları " listesinde birinci sıralara taşır.
...
Yaşadığı sürece anarsişt çocuk ruhunun dizginlenmektense özgür bırakılmasından yana olduğunu her fırsatta dile getiren Lindgren, 94 yaşına kadar 60'a yakın masal serisi ve ve birçok unutulmayacak masal karakteri yarattı.
Astrid Lindgren'in başarısı ve çok satması , yayınevlerinin çocuk kitaplarına daha çok yatırım yapmalarını sağladığı gibi, yeni çocuk kitabı yazarlarının yetişmesine de öncülük etmişti.
İsveç'in , tuttuğunu koparan güçlü kadınları , Lindgren'i okuyarak büyüdü. Dünya bu anarsişt, devrimci masalcının korkusuz , özgür kahramanını okumaya devam edecek...
Hicran Duran
/
Stockholm
Taraf Gazetesi / Pazar Mektupları



Cumartesi, Mart 15, 2008

Hoyrat


Irmaklar aktı geçti,
Kurudu vakti geçti.
Dünya bir penceredir,
Her gelen baktı geçti.

Yedin beni, yedin beni,
Kurt oldun yedin beni.
Ben seni uğrun sevdim,
Sen ele yerdin beni.

Düşte gör, düşte gör,
Hayalde gör düşte gör.
Dostun kim, düşmanın kim,
Hele bir kez düş de gör.

Demin geldim, demin geldim,
Al sinen, yemin geldim.
Dilim der: Yüz yaşadım,
Gönlüm der: Demin geldim.

Su dayandı, su dayandı,
Od düştü, su dayandı.
Seyirttim su serpmeye,
Serptiğim su da yandı.
Anonim

Görsel: Ancient Tree/Bianca Van Der Werf


Salı, Mart 11, 2008

Yasalara Dair


Sonra bir hukukçu dedi ki:
- Fakat ya yasalarımız, Üstat?

Ve o yanıtladı :

-Yasa yapmaktan haz alıyorsunuz,
Ama onları çiğnemekten aldığınız haz daha fazla.
Okyanus kıyısında oynayan, durmaksızın kumdan kuleler yapıp
sonra da kahkahalar atarak onları yıkan çocuklar gibi.
Fakat sizler kumdan kulelerinizi yaparken
okyanus kıyıya daha
fazla kum taşıyor,
ve siz kulelerinizi yıkarken okyanus da sizlerle
birlikte gülüyor.
Gerçekten de okyanus hep masumlarla birlikte güler.

Fakat ya hayatı okyanus, insan yapımı yasaları
kumdan birer kule
olarak yaşamayanlar,
Hayatı bir kaya ve yasayı da kayaya
kendi suretlerini yontmak için
kullandıkları bir keski olarak görenler?
Ya dansçılardan nefret eden bir kötürüm?

Ya ormanın Ren geyikleriyle karacalarını doğru yoldan ayrılmış,

serseri şeyler sayan boyunduruğuna aşık öküz?

Ya derisini değiştirmeyip herkese çıplak ve arlanmaz diyen
kocamış yılan?
Ya düğün şölenine erken gelip, tıkabasa doyup yorgun düşünce,
bütün şölenleri kanunsuz ve şölene katılanları
yasa bozucu ilan
edip kendi yoluna giden?

Bunlar hakkında ne diyebilirim.
Onlarında gün ışığında durduklarından,

ama güneşe sırtlarını çevirdiklerinden başka?

Sadece kendi gölgelerini görüyorlar ve gölgeleri de yasaları.

Ve onlar için güneş, gölgeyi yaratandan başka ne ki?

Yasaları kabul etmek, toprağa düşen gölgelerinin izini eğilip
çizmekten başka ne ki?
Fakat siz yüzlerini güneşe dönerek yürüyenler, toprağa çizili
hangi imge
sizi yolunuzdan alıkoyabilir?
Siz, rüzgarla yolculuk edenler rotanızı çizecek rüzgar gülü var mıdır?

Boyunduruğunuzu kimsenin zindan kapısına vurmadan kırarsanız,
insan tarafından yapılmış hangi şey bağlayabilir elinizi, kolunuzu?
Dans ederken kimsenin prangalarına takılıp tökezlemezseniz
çekineceğiniz
bir yasa kalır mı?
Giysinizi yırtıp atar ama kimsenin yolu üzerine yolu üzerine
bırakmazsanız
kim yargılayabilir sizi?

Orphalese halkı, davulun sesini boğabilir, lirin tellerini gevşetebilirsiniz.

Ama tarlakuşuna şakımamasını kim buyurabilir?

Halil Cibran
Ermiş / Ayşe Berktay / Alkım Yayınevi




Şiire İlişkin Bilgi :
Halil Cibran'ın en ünlü eserlerinden biri olan ve ilk kez 1923 yılında basılan
"The Prophet" (Ermiş) adlı eseri, toplam 26 adet şiirden oluşan bir karma şiir denemeleri kitabıdır.
El Mustafa adındaki bir kahinin 12 sene kaldığı Orphalese şehrinden ayrılıp evine gitmek üzereyken
bir grup halk tarafından durdurulması ve ana kahraman ile halk arasında insanlık ve hayatın
genel durumu hakkında geçen konuşmalar kitabın kendisini oluşturmaktadır. / Vikipedi
Fofograf : Yiğit Altay / Uçurtma

Pazartesi, Mart 03, 2008

Yeni Baştan


Tam üç ay hasta yattım, kendimi bilmeden
ve şehrin sokaklarını,
tavlada dübeş kapısını unuttum,

sevdiğim kızın yüzünü.

Şimdi ne güzel, yeni baştan

yürümeye ve sevmeye başlamak!

Melih Cevdet Anday

Kanat Genişliği : Bilmeyen ahmak, bilip de söylemeyen suçludur. / Fransız Atasözü

Rüzgarın Fısıldadıkları :
Pink Floyd / Shine On You Crazy Diamond Part 2