Çarşamba, Mayıs 20, 2009

Bir Gün...


Bırak gam, kederi yaralı gönlüm,
Yüce dağdan duman çekilir bir gün,
Çapa vurulmadık bu topraklara,
İlkbahar da tohum ekilir bir gün,

Gün olur dikleşir eğilen başın,
Yaşam boyu akmaz kan ile yaşın,
Matem müjdeleyen kanlı baykuşun,
Ocağına incir dikilir bir gün,

Unuttu dediğin dost seni anar,
Alnının terini sofraya sunar,
Sana kutsal gelen bin yıllık çınar,
Fiske vuruşuyla yıkılır bir gün,

Meyveye dönüşür kuruyan dallar,
Kaplani giyinir yeşiller, allar,
Gelir bayram günü çalar davullar,
Ak ellere kına yakılır bir gün.
Hasan Kaplan

Cumartesi, Mayıs 16, 2009

Haydi Barikatlara



Kara fırtınalar havayı bozuyor.
Karanlık bulutlar görmemizi engelliyor.
Sorumluluk bizi acının ve ölümün beklediğini yere,
düşmana karşı durmaya çağırıyor.

En değerli şey özgürlük,
onu sadakat ve cesaretle savunmak gerek.

Halkı özgürleştirecek olan
devrim bayrağını yükselt.
Ayaklanan emekçiler savaşa,
bu reaksiyonu yıkmak gerek.

Haydi barikatlara!
Konfederasyonun zaferi için.
Haydi barikatlara!


Perşembe, Mayıs 14, 2009

Düzen: Başarısızlık Makinesi


Yoksulluk, cehalet, umutsuzluk, ve kendine güven eksikliğinin dişlileri dönerek, düşleri kuşaktan kuşağa tüketen bir sonsuz başarısızlık makinesi oluşturuyor.Bu makineyi işletmenin bedelini hepimiz ödüyoruz.Cehalet makinenin dingil çivisi.
Yüreklerimizi kurbanların utancına ve sefilliğine karşı taşlaştırsak bile, cehalet için her birimizin ödediği fatura çok yüksek: Tıbbi giderler ve hastanedeki hasta sayısı; suç oranı ve hapisaneler; özel eğitim; düşük verim ve içine düştüğümüz ikilemleri çözebilecek kapasitede olduğu halde yitirilmiş beyinler faturanın kalemlerinden bazıları.
Carl Sagan
/Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı
/ Tübitak / Miyase Göktepeli

Salı, Mayıs 12, 2009

Şarap


Bektaşi Cuma'ya gitmiş. Camide hoca, yüksekçe bir yere çıkmış, boyuna nutuk atmak da, hem de şarap içenleri açıkça kınamaktaymış. Bektaşi can kulağıyla dinlemeye başlamış:
-Şarap içenler öbür tarafta her türlü cezayı göreceek.
Şarap içmeyenlersee her türlü sefayı süreceek.
Hatta her birinin emrinee 40 huri verilecek.
Huriler söyle güzel, böyle hoş,
Hurilerin hepsi birbirinden latif,
Hepsi birbirinden mültefit..
Şarap içenlerinsee, içtikleri her şarap şişesi sırat köprüsünden geçerken,boyunlarına asılacak..!
Bektaşi dayanamamış, durduğu yerden seslenmiş:
-Hoca efendi, şişeler dolu mu olacak, boş mu?'
Hoca gürlemiş:
-Bre zındık! .... Sen dolu şişelerle öbür tarafı meyhane mi
sanırsın..!
Bektaşi boynunu büküp itiraz etmiş:
-İyi ama hoca, adam başı 40 huri ile sen de öbür tarafı (.)erhane mi
sanırsın ?

Organize İşler


Mevcut ideoloji nasıl işler, Goebbels gibi deneyimli faşiste kulak verip anlayalım:
*Halkı her zaman ateşle. asla soğumasına izin verme.
*Hatalı olduğunu veya yanlış yaptığını asla kabul etme.
*Asla rakibinin üstün bir yanı olduğunu kabul etme.
*Asla kendinden başka bir seçeneğe hareket alanı bırakma.
*Asla kabahat üstlenme.
*Sadece bir rakibine odaklan ve kötü giden herşeyin suçunu onun üzerine yık.
*Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır.
*Bir yalanı yeteri sıklıkla tekrarlarsan, halk eninde sonunda ona inanır.

Goebbels ( nazilerin propaganda bakanı)

Perşembe, Mayıs 07, 2009

Egemenler ve Din


Ezilen ve acı çeken yoksul insanlar, din kurumunda kendi yalnızlıklarının ve güçsüzlüklerinin bir avuntusunu bulmuşlardır. İnsanla doğaüstü güçler arasındaki ilişki, köle sahibi (Rabb) ile köle (kul) ilişkisi olarak kurumlaşmıştır. Pek korkulan ölümü anlayıp açıklayamamak da bu ilişkinin köle sahibi yararına kökleşmesini sağlamıştır. Köle sahibi öylesine güçlüdür ki ölümden sonra da yardımını ve koruyuculuğunu sürdürecektir. Bu niteliği ile egemen sınıfların çıkarlarını korumak için güçlendirilen din kurumu, köleci toplumdan feodal topluma geçince devletleşmiştir.

Devlet dinleri geleneği, feodal toplumun kalıntısı olarak, günümüzde de sürmektedir.Köleci üretim düzeninin ürünü olarak büyük dinler tümüyle bir köle hukuku üzerine kurulmuştur. Faiz yasağı, topraklarını işletmek için borç para almak durumunda bulunan toprak sahiplerini korumak amacı güder. Sadaka kurumu, yoksulluğun sonsuzca var olacağını onaylar.
Egemen güçler din kurumundan geniş çapta yararlanmışlardır; acı çeken geniş insan yığınlarını afyonlayıp uyutmuşlar, din kurumuyla sürekli bir baskı altında tutmuşlar, başkaldırma belirtileri başlayınca ortaya din sorunları atarak onları birbirine kırdırmışlar ve öbür dünya ile avutup, korkutup, sindirmiş, kaderci, kenisiyle aynı din/milletten olan egemenlere karşı haklarını aramak yerine her durumda şükreden hale getirilmişlerdir.
Erdoğan Aydın / Kur'an ve Din - İslamiyet Gerçeği I
/ Kırmızı Yayınları / s 54-55 / 9. Baskı





Çarşamba, Mayıs 06, 2009

Terörist


Dünyanın gerçek teröristleri gece yarısında karanlıklarda buluşmazlar veya bazı vahşi eylemlerden önce "Allahu Ekber" diye bağırmazlar.
Dünyanın gerçek teröristleri 5000 dolarlık takım elbise giyerler ve finans dünyası, hükümet ve iş hayatının en yüksek pozisyonunda çalışırlar.
Zeistgeist





Pazartesi, Mayıs 04, 2009

Fırat Suyu ...

Karşı dağların ardı aydınlanınca deniz menevişledi.
Denizin üstünde çok mor, çok turuncu, çok yeşil, çok sarı, çok kırmızı
ışıklar kaynaşmaya başladı. Poyraz Musa, başını kaldırıp karşıya
bakınca az ilerideki adayı gördü, hızını kesti, kayığı durdurdu ayağa
kalktı, kollarını açtı, derin bir soluk aldı, kayık sağa sola hafiften
sallanıyordu. Bir tansıkla karşı karşıyaydı. Ada pespembe bir ışığa
batmıştı.Pembe ışık denize yansımış inceden dalgalanıyordu. /

Yaşar Kemal

/ Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana / s-7 /
Adam Yayınları






Zombi


Zombi :Bedenleri canlı olsa da ruhları ölmüş, düşünceleri,

konuşmaları da boş olan; konuşmak yerine gevezelik eden,

düşünmek yerine kalıplaşmış fikirleri kullanıp duran kişiler.

Devrim



Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız.

Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde...”

/ Ursula K. Leguin





Osmanlı Devletinin Dinsel Niteliği

Osmanlı belirgin heterodoks atmosferde oluşmuş ve devlet kurumlaşmasının gelişmesine bağlı olarak da tıpkı kendi önceli Selçuklu İmparatorluğu gibi Sünnileşmiştir.

Osman ( Otman ) Bey, Ede Balı ve Orhan Gazi başta olmak üzere kurucu siyasal ve dinsel önderlerin tümünün heterodoks kimliğine rağmen yaşanan bu Sünnileşmenin nedenini araştırdığımızda; heterodoks islamın bir halk dini olması, gazayı öngörse de devleti öngörmemesi ve onun esas olarak göçebe demokrasisi ile örtüşmesi gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz.

Devleti öngörmeyen bu heterodoks dinsel kültür, diğer yandan kendini müslüman olarak nitelendirmekle, bu devletleşme sürecinde ideolojik farklılığının meşruiyetini savunup geliştirme olanağını da kaybedecekti. Osmanlının devlet geleneği olarak önceli olan Selçuklu'nun ( halkına rağmen ) sünni oluşu ve Selçuklu devletleşmesinin geliştirdiği Sünni ulemanın gazayla büyüyen Osmanlı'ya akması, Osmanlı'daki dinsel önder tipolojisinde değişmeyi beraberinde getirmiştir. Gaza, o güne kadar kendileriyle barışçıl yaşanan Hıristiyanlara karşı savaşın ve talanın ideolojik meşruiyetini sağlamak için, bu işin teorisini yapmış ve kutsi kılıf geçirmiş ideologlara ihtiyaç yaratmıştır. Diğer yandan savaşın Müslüman ve Hıristiyan kimlikleri arasındaki rekabeti arttırması sonucunda Müslümanlığın öğrenilmesi gereksinimi, mollalara olan ihtiyacı daha da arttırmıştır.

O güne kadar Türkmenlerin dinsel önderleri, ilkel ve özgür göçebe yaşamın ortaya çıkardığı sorunların çözümü çerçevesinde saygınlık kazanmış, yarı Şaman, yarı Müslüman, Fıkıh, sünnet vs. bilmeyen veya bilse de pek uymayan , daha çok ulu kişiler, cemaat Baba'ları, halk bilgeleri idiler.Ancak bunların, Kafirler'e karşı savaşın niye "kutsal" bir görev ve niye meşru bir iş olduğu, keza esir alınan kadın, çocuk ve erkeklerin kölelik statüsünün ne olacağı, talan paylaşımının hukuku, talan gelirleri ve olanaklarıyla birden çehresi değişen toplumun nasıl örgütleneceği gibi siyaseten karşılaşılan sorunlara ilişkin dini açıklamalar geliştirecek bilgileri ve kaynakları yoktu. Bu bilgiler, Anadolu Selçuklu Devleti'nin siyasal bilgisi ve medrese eğitiminden geçmiş, kitap açıp gösteren mollalarda vardı.Aynı şekilde heterodoks halk inancının ardında devlet tecrübesi yokken, Sünni ideolojinin Ömer- Osman yayılmacılığından başlayıp, Emevi, Abbasi Selçuklu İmparatorlukları'dan gelişen, fıkıh okullarında teorisi yapılan ve Kitap'a uydurulan ciddi bir birikimi; yazılı kaynakları, Acem'den , Arap'tan , Mısır'dan gelen ulemaları vardı.

Hal böyle olunca gazaların gelişmesi ve devletleşme ile birlikte, halk uluları heterodoks dervişlerin etkisi azalmaya, halk dayanakları olmadığı halde, devletleşmenin ihtiyaçları çerçevesinde Sünni mollaların önemi artmaya başladı. Böyle olunca kurulan medreselerin hocaları ve siyasal önderlerin akıl hocaları da kaçınılmaz olarak bunlar oluyordu. Böylece Osmanlı bir yandan devletleşirken diğer yandan da halkın inanç geleneğine yabancılaşarak Sünnileşiyordu. ( ... ) s/ 383- 384

Erdoğan Aydın

Osmanlı Gerçeği- /9. Baskı






Tarih ve Tarihçi



*Tarih tarihçilere, akademik statünün gardiyanlarına, bırakılmayacak
kadar önemlidir. / Martin Bernal


*Tarihçinin tahrifatı teknik olmaktan öte ideolojiktir: Çatışan çıkarlar dünyasında vurgulamayı seçtiği her olgu [tarihçi istese de istemese de] ekonomik, siyasal, ırkçı, ulusçu ya da cinsiyetçi bir çıkar çevresinin amacını destekler. / Howard Zinn





Azınlık - Çoğunluk


Asliye Ceza Hakimi Ahmet Bey bir celsede bana dedi ki,
‘ Musa Bey, ne diye Kürtçe yazıyorsunuz?
Ben de kendisine, ‘Hakim Bey, Istanbul´da Yahudiler, Rumlar ve
Ermeniler gazete çıkarıyorlar. Ayrıca İngilizce ve Fransızca gazete de çıkıyor.
Ben Kürtçe yazıyorum diye ne olacak?” dedim.
Hâkim, “Efendim onlar azınlıktır” dedi.
Ben, “ Hâkim Bey, yani bir memlekette azınlık çoğunluktan daha mı avantajlıdır?
Eğer bir azınlık kadar hakkım yoksa ben böyle çoğunluğu ne yapayım?
Lütfen karar verin ve beni de azınlık kabul edin”, dedim.
Hâkim, avukatlar, hatta savcı, güldüler.”
/ Musa Anter





Düşünce Özgürlüğü




“Düşünce özgürlüğü olmaması, insanların düşüncesini söyleyememesi değildir,
düşünce özgürlüğünün olmaması insanların düşünememesidir.”
/ Sartre






Aitlikler


Hangi ülke, din, aitlik, adına olursa olsun taraflaşmamıza isyan etmediğimize şaşıyorum.
Ait hissetmek, ayrıcalıklı hissetmek, “biz” diyebilmek için geçmişler uydurduk.
Kimi yüz, kimi bin yıllık geçmişlere inandık, inandırıldık. İnanmayanlarımız da kendilerine
yakıştırılan aitliklerin sorumluluğunu hissetti.
Geçmişten şanlanmak kadar sorumluluklarını da taşımak son kertede taraf olmanın ifadesi değil mi?
Tarihimize, farklı tesadüflerin asırlar boyunca belirlediği (üstelik bugün çoğu yok olmuş) aitliklerimizin sınırları içinde bakmak, taraflaşmamızı pekiştirmiyor mu?
Nedeni ne olursa olsun, tarih sahnesinde bizi taraflaştıran aitliklere inanmıyorum
Ulusal, dini, etnik aidiyetlerin kültürel zenginliği, taraflaşmanın harcı olmamalı.
Devletlerin, cemaatlerin öğrettiği tarih için, “Tarih buysa sizin olsun” diyenlerin sesini duymak istiyorum.
Öğrencilerin, farklı dinlerin farklı mezheplerinin çocuklarının, “Biz bu derse girmeyiz,” diyerek sınıflarını boş bırakacakları günleri bekliyorum.
Aitlikler manifestolarının ibret verici belgeler olarak propaganda müzelerinde teşhir edilmelerini, din ve devlet hocalarının, aymazlıklarının farkına varabilmeleri için, bunları okumalarını talep ediyorum.
Bana ne, kuşaktan kuşağa bizi düşmanlaştıran, birbirimizden ayrıştıran, tarihi, ‘senin’, ‘benim’ tarihin diye okutanlardan.
Bane ne bayraklarını, dinlerini, “Gerçek Budur!”
diye pazarlayanlardan, bayraklarıyla, dinleriyle tarihi gölgeleyenlerden.
Geleceği kucaklamaya hazır yeni kuşakları, aitliklerinin husumetiyle zehirlemek, zaferleriyle taçlandırmak, geçmişin yargıçları, günah keçileri yapmak niye?
Farkında değil miyiz aitlikler tarihimize zırh gibi sarılırken tarihi görülmez kıldığımızın?
Farkında değil miyiz aitlikler tarihimizin günümüze göre yazılan yaz boz tahtası olduğunun?
Küreselleşen dünyamızda parayı evrenselleştirirken, aitliklerimizin gönüllü pranga mahkumiyetinde, ortak değerlerimizi evrenselleştirmekte sınıfta kaldık. Geçmişi araştıracaksak, türümüzün geçmişiyle övünecek, geçmişinden sorumlu olacaksak, her halimizle bizleri “BİZ” yapan tarihle bütünleşmeliyiz.
Bütün savaşlara karşıyım çünkü bütün savaşlar insana karşı.
Beni dünyalı olmamdan eksilten aitliklerime karşı olduğum gibi.

Gündüz Vassaf

/ Radikal Gazetesi