Pazartesi, Ocak 19, 2009

Manastır





“Bu manastır varken Osmanlı da yoktu, Türkiye Cumhuriyeti de yoktu.
Biz burada işgalci değiliz, yüzyıllardır bu topraklardayız.”
/ Kuryakos Ergün

Mor Gabriel Süryani Manastırı’nın Vakıf Başkanı



EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu

Namertler


Zaten bütün faşist cinayetleri pusuda işlenir. Bunlar namerttirler. Dövüşerek, vuruşarak cinayet işlemezler bunlar. 1970'lerde ülkücüler tarafından öldürülenlere bakın, yarıdan fazlası pusuda öldürüldü. Gelip arkadan vurmak, tipik bir faşist cinayetidir. Hrant Dink'in cinayetinin işleniş şekli de en baştan itibaren bu işin bir milliyetçi katil tarafından yapıldığını gösterdi. Çünkü dünyanın her yerinde milliyetçiler birbirini besler. Onlar bir Türk milliyetçisi olarak bir Ermeni milliyetçisini öldürmedi. Hrant Dink, bir insanın hem Ermeni olabileceğini hem de milliyetçi olmayacağını gösterdi. Bu, dünyadaki her milliyetçi için tehlikeli bir duruştur. Hrant, Ermenilerin problemlerini, çektiği sıkıntıları, 1915 olayları dahil hiç taviz vermeden anlatıyordu. Ama bundan bir ırkçının ve milliyetçinin çıkaracağı sonuçları çıkarmıyordu. 'Biz Türklerle aynı topraklar üzerinde yaşadık. Geçmişten dersler çıkararak yeniden kucaklaşalım' diyordu. Bunu o kadar samimi ve ikna edici söylüyordu ki, insanları etkiliyordu. Zaten tehlikeli olan da buydu. Milliyetçiler, milletlerin birbirleriyle ebediyen çatışmasını isterler. Çünkü varolabilmek için düşmana ihtiyaçları vardır. Milliyetçiler birbirlerinden beslenirler. Birbirlerinin sözlerini alıp, Türkler ya da Ermeniler böyle diyor diye kendi kitlelerinin ötekine olan düşmanlığını artırırlar.
Ömer Laçiner


EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu

Milliyetçilik


Milliyetçilik hiçbir şey yapmamanın dilidir. Türk siyasetinde milliyetçilik kartına oynamak, ‘kangren olmuş sorunlara dokunmayacağım’ demektir. Bugün Meclis’e üç tarz muhafazakârlık hâkim. Milliyetçi muhafazakârlığı MHP, muhafazakâr İslamcılığı AKP, muhafazakâr cumhuriyetçiliği CHP temsil ediyor. Üçü de muhafazakâr, üçü de milliyetçiliğe oynuyor. Üçü de hiçbir projeleri olmadan toplumdan onay görmek istiyor. Üçü de ilk önce kadınların dışlanması konusunda ittifak yapıyor. Aslında milliyetçi dile sarılan kadınlar farkında değiller kendi cellatlarına gülümsüyorlar. Çünkü milliyetçilik ve militarizm en çok kadından fedakârlık bekler ve bir kenarda beklemesini ister. Zaten iyi milliyetçilik, kötü milliyetçilik yoktur.
Yüksel Taşkın


EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu


Küçük Deniz



Bir kıyıda küçük ırmak,
coşkun coşkun çağlayarak
Bir denize akıyordu...

Kıyıları nihayetsiz,
Gösterişli büyük deniz
Bu ırmağa bir gün sordu:

Niçin, dedi, küçük ırmak,
Sabah akşam çağlayarak
Bana doğru koşuyorsun ?

Muhtaç mıyım suyuna ben ?
Bir eksiğim var mı senden ?
neye böyle coşuyorsun ?

Cevap verdi küçük ırmak:
- Sözüm, dedi, dokunacak,
Kibirlenmek çünkü huyun.

Benden çok büyüksün gerçek,
Yoktur fakat içilecek,
Bir damlacık tatlı suyun.

Orhan Seyfi ORHON

EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu



Perşembe, Ocak 08, 2009

Neden


Neden liman diyince
Hatırıma direkler gelir

Ve açık deniz diyince yelken?


Mart diyince kedi,

Hak diyince işçi

Ve neden ihtiyar değirmenci

Allaha inanır düşünmeden?


Ve rüzgârlı havalarda

Yağmur eğri yağar?

Orhan Veli


EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu

Einstein ve Russel


“İnsanlığın karşısındaki ciddi tehlikeler konusunda hemfikirdiler, ancak tepki vermek için farklı yollar seçtiler. Einstein’ın tepkisi Princeton’da oldukça rahat bir yaşam sürüp kendisini çok sevdiği araştırmalarına adamak ve ara sıra birkaç dakika ara verip bir kehanette bulunmaktı. Russel’ın tepkisiyse gösterilere öncülük edip polisler tarafından götürülmek, güncel sorunlar hakkında geniş kapsamlı yazılar yazmak, savaş suçları mahkemeleri düzenlemek vb. şekillerde oldu. Sonuç? Russel o zaman da şimdi de kötülenip suçlandı, Einstein ise bir aziz olarak yüceltildi. Bu bizi şaşırtmalı mı? Hiç de değil!”
/Chomsky


EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu

"Sosyal Ateşkes" Antlaşması Bozuldu



Çünkü; hayatlarımızı kirletiyorlar, günden güne, her geçen gün. Ölene kadar çalışmamızı istiyorlar (bir insan 65 ve hatta 67 yaşında emekli olabiliyor). Temel ihtiyaçlarımızı bile karşılayamadığımız şu anki durumda; yönetimin sürekli, işleri bizim için daha da zor hale getirmeye çalıştığını görüyoruz. Emek gücümüzü bu kapitalist haydutlara satmamız için bize şantaj yapılıyor, gittikçe artan iş “kazalarının” yol açtığı ölüm riskine bile sessiz kalmak zorunda bırakılıyoruz.
Çünkü; bir zamanlar varolan “sosyal güvenliğin” en ufak kalıntılarından bile kurtulmaya çalışıyorlar. İşçi fonlarındaki paraları çaldılar ve bunlarla, “zehirli” kağıtlara ve bunun gibi diğer borsa soygunculuklarına yatırım yapıyorlar. Aynı anda, Yunan hükümeti 28 milyar avro kamu parasını; bir kriz döneminden geçmekte olan bankacılar, gemi sahipleri ve sanayiciler ekonomisine destek için dışarı veriyor. Aynı anda, yerel yönetimin yüksek rütbeli politik personeli, bir dizi ekonomik-politik skandal konusunda kanuni dokunulmazlıklarının tadını çıkarıyor. Sivillerin köle olarak görüldüğü bir yerde efendi tavrındalar. Fakat tüm bu skandallar hepsinden büyük bir skandalı ortaya çıkarıyor: bir insanın diğer bir insan tarafından sömürülmesi, kapitalizm.

Çünkü; okullarda sosyal dışlanma her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Okullar deney merkezlerine ve zorunlu ağır hizmet yerlerine dönüştürülüyor. Hayatımızı ve zamanımızı bizden çalan makamlar, bizi (patronların önünde) boyun eğmiş işçiler ve (devlet için) yarının denekleri olmaya şartlandırıyor. Bizi yarının köleleri olmamız için şartlandırıyorlar. Çünkü gittikçe daha fazla üniversite mezunu, geleceklerinin şüpheli ve belirsiz bir hal aldığını görüyor.

Çünkü gittikçe daha fazla insan, devletin ‘fikir değiştirici kurumlar’(hapishaneler) olarak tanımlamaya cüret ettiği zindanlara atılarak tam bir sefalete mahkûm ediliyor. İnsanlık dışı koşulların ve sürekli işkencenin hüküm sürdüğü zindanlara.

Fakat geçtiğimiz birkaç yılda, giderek daha fazla insan protesto için sokaklara çıktı. Öğrenciler, işçiler, göçmenler, öğretmenler, mahkûmlar ve; kendilerine ait olanlar ve hakları için enerjik ve dinamik bir şekilde savaşan herkes. Ortaya çıkan mücadeleler kötülendi. Ve yönetimin tüm çabaları mücadeleleri bastırmaya yöneldi. Fakat 6 Aralık Cumartesi’den beri, bu mücadelelerin boşa olmadığı kanıtlandı. Hepimiz; kendi sefaletlerinin “seyircisi” olarak görülen bizler, kanımızı şüpheli bir kurtuluş için veren bizler, biz isyan yolunu seçtik. Barikatlar kuruldu ve biz onlarla mücadele ettik; boyun eğmeden, kurulu düzende “çatlaklar” yaratarak. Bu devam etmelidir. Hiç kimse günlük yaşamın normalliğine dönmemelidir.

Çünkü; bugünlerde neler olduğunun bilincinde olan insanlar, kırılmış bir cam çerçevesinin hiç de kör şiddet olmadığını çok iyi anlıyor.
/ Dimitris Ouzounidis
Türkçe: Dalya Diker

Kaynak :
Birgün Gazetesi

EkleBunu Sosyal Paylaşım Butonu