Köyün dar
sokaklarından geçip de
vurunca kendimi çalıların arasından
ağaçlı bir
tepeye,
köyün evleri
küçülerek
gizleniverdi
yeşillikler arasında,
ovanın
sonundaki bu köşeye;
şimdi büyülü
bir sarhoşlukla izlediğim...
Yamacına
sırtını dayandığı bu güzel tepenin altında
tek tük
bacalar, bir kaç kırmızı kiremitli dam,
sevimli ve mutevazi bir tad katarak bu düş sığınağına
sevimli ve mutevazi bir tad katarak bu düş sığınağına
“biz
buradayız” diyerek el sallıyor şimdi köyden...
Tepede ve
diğer yamaçta terkedilmiş eski bir kent
zamana
meydan okumuş kimi kalıntılarıyla
hikayesini
fısıldıyor rüzgara.
Rüzgarsa,
güneşin bu öğlen kızgınlığına inat
diklenerek,
duyduklarını anlatmak istiyor bana.
İşte tepenin
tam ovayı gören kıyısında
bir meşenin
gölgesine kurulmuş bir mezar.
Aşağıdaki
sürüsünü gözleyen bir çoban gibi,
ve buradan
gelip geçen bizlerden
bir esenlik
dileği ummadan
zamanı
öğütüyor...
Zamanın
belirsiz bir izleğinde
gelivermiş
de benim gibi,
sanki uzanıp
kalmış bu meşenin gölgesinde,
yatar durur
gibi o gün bu gündür
ince bir otun sapı ağzının
kenarında
Bir gün vade
dolup da basıp gidince
onun gittiği
yere,
viran
bedenimiz bilmem bulacak mıdır böyle bir teselli,
kaygıların
biçimlendirdiği o anlamlardan uzak.
Kuşlarla,
böceklerle, ağaçlarla; yarenlik edilecek
böyle rüzgarla
ezelden dost bir tepe.
2014
Yalçın Işık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder