Pazar, Aralık 30, 2007

Ulu Şahinler Gibi


Kalktık Horasan'dan sökün eyledik,
Parlar omzumuzda uzun şelfeler.

Harran Ova'sında binlerce kişi , ceylanlara karışıp semah döndük,ulu şahinler gibi.
Yaşar Kemal / Binboğalar Efsanesi


Küçükken babannemin ve onun gibi yaşlıların tuttuğu Muharrem oruçlarını hatırlıyorum. Onların öyle imsakiyesi filan yoktu.Güneş'in sabah ufuktan göründüğü an başlar ,ufku aştığı ana kadar sürerdi. Onların öyle ,vakit gelsin de top patlasın , yok zurna çalsın ,bülbül ötsün,Ramazan sofrası gibi öyle özel mönülü sofralar kurulsun, yemeklerini yerken birileri onlara , radyo -televizyondan yabancı dilden dualar okusun, sesi ,yeni zaafiyet geçirmiş ,nekahat döneminde bir hastaya benzeyen adamın biri (kadın olamazdı zaten)neyin günah olup olmadığını ilkçağ Araplarının yaşam hikayeleriyle birlikte anlatarak yaşam bilgeliği aşılasın gibi dertleri yoktu. Olamazdı da. Onların yaşam biçimlerini az çok kavramış biri olarak söyleyecek olursam ; çünkü bu onlar için tuhaftı, ayıptı ,orucun ruhuna da aykırıydı.Hatırlayabildiğim bir kaç kuralı vardı: Erkekler sakallarını kesmez,12 gün boyunca su içilmez (yemeğe konulan dışında) , her akşam yenilen türden yemekler dışında özel sofralar kurulmaz, gece de, eğer kişinin dikkate değer bir sorunu yoksa ,tekrar yemek için (sahur dedikleri ) kalkılmazdı.Kimlerin oruç tutup tutmadığına bakmazlardı.İsteyen tutar, bu diğerlerini ilgilendirmezdi . Gizlilik esasını takip eder,bunu ifşa eden hareketleri ayıplarlardı.İnançsal anlamda diğer aylarla Muharrem denilen ay arasında , oruç tutma dışında bir fark hissedilmezdi.( "Diğer aylar her haltı yaparız nasıl olsa , birazcık dişimizi sıkalım " türünden ikiyüzlülükler mümkün değildi yani.)Bitişini kutlamak içinde 3-4 gün bayram yapılmazdı.Sadece mitsel bir anlam taşıyan aşure tatlısı (çorbası )dağıtılırdı konu komşuya...
Şimdi kalkmış birileri , "Hızır Paşalar"la yapılacak Alevi İftarı'ndan bahsediyor.Benim ömrü hayatımda bilinçsizce kokusunu içime çektiğim , köküyle bu toprağına sımsıkı tutunmuş, tohumlarında geçmişin izlerini taşıyan , çevresindeki börtü böceğiyle haşır neşir , kendi florasına renk verip, renk alarak yaşayagelen kır çiçeğini alıp götürerek kendi saksılarına dikeceklermiş.
Ey aymaz! ( Hayyam gibi sesleneyim dedim... : ) )
Devlet , okullarında din eğitimi verir adını anmaz, sen "Türkiye laiktir laik kalacak" diye bağırırsın. "Madem laikti de benim adım niye geçmiyor? " diye sormazsın. Üstelik laik olmasını beklentilediğin devletinden bütçeden pay istersin. Cuntacı asker her fırsatını bulduğunda ayrık otu gibi gördüğü ,aykırı bulduğu şeyleri ezerken , en başa seni koyar,kendi yetemezse;
din okulları açar ,orada yetiştirdikleri aracılığı ile seni sindirir, sen hala en kral "askerci" kesilirsin.
Okullarda çocuklar alevi çocuğu olduğunu söyleyemezken, söyleyince de pişman olurken, sen hala" ben asli kurucu unsurum , azınlık değilim."demeye devam edersin . Bütün kırımlar sana yönelir, gizli servisler,azılı faşistlerle işbirliği yapar,seni en aşağılık işkencelerde katliamlarda yok eder, sen onların ideolojilerinin sözcülüğünü üstlenir , gücün yanında olmayı seçersin . Çünkü öyle olunca kıçından korkmazsın, kimse seni eleştirmez . Sen herkesi eleştirirsin.Kabul görürsün.Yıllarca aradığında bu değil mi zaten?Bunun nasıl mümkün olduğunu soranlara " Onlar artık bizim değerlerimizi kabul ediyor. Bana düşman değil ki onlar dersin."Acaba onlar mı beni olduğum gibi kabul ediyor, yoksa ben çok mu onlara benzedim ?" demezsin. Bunun seni, sen yapan değerlere ne kadar aykırı olduğunu görmezsin. "Karanlığa karşı küfretmek" kolaydır, "ışık yakmak" g.t ister.
Bak artık kokunda kalmamış.Kırların yağmuruna , rüzgarına , karına , güneşine ayazına ihtiyacın da yok artık .Saksıda da yaşayabilirsin... Uğurlar ola...

İSLAM BİZİM NEREMİZDE ?

Haci bilmem hoca bilmem ,
Beş vakit namazı kılmam ,
Ramazanda oruç tutmam ,
İslam bizim neremizde ?

Çarşafım yok türbanım yok,
Ehl-i sünnet fermanım yok ,
Arafat'ta kurbanım yok,
İslam bizim neremizde ?

Cemimde yok sazımda yok ,
Karımda yok kızımda yok,
kırpık sakal yüzümde yok ,
İslam bizim neremizde,?

Dem çekerim dolumda yok,
Bilimde yok ilimde yok,
Duam Türkçe , dilimde yok,
İslam bizim neremizde ?

Mezhep deyip nifak sokmam,
Tekbir ile insan yakmam,
Tespihim yok takva takmam,
İslam bizim neremizde?

Kandilimiz gecemiz yok ,
Arapçamız hecemiz yok ,
Hülleyecek kocamız yok,
İslam bizim neremizde ?

Muhammet'le Ali öldü,
Soyu sopu sürgün geldi,
Meydan Muaviye'ye kaldı,
İslam bizim neremizde?

Ehl-i beyt benim dostum
Ezdiler bağrıma bastım,
Ben İslam'a çoktan küstüm,
İslam bizim neremizde?

Saltanatı halifesi,
Hiç tanımam neyin nesi,
İrticası, Kara sesi ,
İslam bizim neremizde?

Tutturmuşlar ehl-i sünnet,
Ne cehennem ne de cennet,
Kul köle, değilim ümmet,
İslam bizim neremizde?

Tüm dinlerden alıntım var,
Şamanlıktan kalıntım var,
Çok üzgünüm anlatmak zor
İslam bizim neremizde?

Özümde benlik yazılmaz,
Kimseye kuyu kazılmaz,
İç abdestim hiç bozulmaz,
İslam bizim neremizde?

Arıyorum tarıyorum,
Can gözüm var görüyorum,
GAZİ METİN soruyorum,
İslam bizim neremizde ?
Hüseyin Gazi Metin

Çarşamba, Aralık 26, 2007

İsterim ki



Dünya cennettir insana,
Eşit olsun sana bana,
Kıyılmasın hiç bir cana,
Anaları ağlamasın.

Can yakmadan atom gücü,
Birleşsinler tüm bilimci,
Dilerim olsun sahici,
Dünyada silâh kalmasın.

İsterim ki bu dünyada,
Hiç kimse cahil kalmasın,
Okusun ilmin kitabını,
Cahilden akıl almasın.

Kendi kendin yedenlere,
İlim tahsil edenlere,
İlime doğru gidenlere,
Cehalet mani olmasın.

İlm‘edenler nurlaşıyor,
İlm’etmeyen körleşiyor,
İlimle dünya birleşiyor,
Söyle ki neden olmasın?

Kendini bilen bunu anlar,
Çünkü haktır bütün canlar,
Yardımlaşsın tüm insanlar,
Dünyada fakir kalmasın.

Bir Garib'im, budur derdim,
Tüm dünyayı ben de gördüm,
İsterim ki benim yurdum,
Dünyadan geri kalmasın.
Neşet Ertaş



Çarşamba, Aralık 19, 2007

Yok

Hocanın biri, Allah’ı anlatıyormuş: “ O, ne yerdedir, ne göktedir,
ne sağdadır, ne soldadır…”. Bektaşi dayanamamış: “Sen şuna yok
diyeceksin ama, dilin varmıyor”.




Salı, Aralık 18, 2007

Her Yerde


Melodilerimiz saraylarda
Krallara çalındı.
(Ama) O sarayları yıkanların
Ağzında da hep vardı!
Şirketlere, piyasalara,
Albüm satışlarına,
Nota değil, para basana...
“Müzik” diyen yalana:
Asi müzikleriniz (bile) ehil,
Balonlarınız paracı.
Hayat bir müzikal değil,
Müzik de bir uyku ilacı!
Kabloya tutsak değil şarkılar,
Müzikle dolacak hep sokaklar.
Sığmıyoruz sahnelere,
Öfkeyle taşacak meydanlar.
Penalar taşlara,
Danslar haykırışlara,
En öfkeli şarkılarla
Bozulacak tüm marşlar.
Müziğe sığmayacak kadar
Koca bir hayat var.
Her yerinde biz varız,
Her yerde isyanımız.
Kaynak : %52
Resim : Olga Melnikova

Pazar, Aralık 09, 2007

Nesini Söyleyim


Nesini söyleyim canım efendim,
Gayri düzen tutmaz telimiz bizim,
Arzuhal eylesem deftere sığmaz,
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim.

Sefil rençberin yüzü soğuktur,
Yıl perhizi tutmuş içi kovuktur,
İneği, davarı iki tavuktur,
Bundan gayrı yoktur malımız bizim.

Rençberin sanatı bir arpa tahıl,
Havasın bulmazsa bitmiyor pahıl,
Tecelli olmazsa neylesin akıl,
Dördü bir okkalık dolumuz bizim.

Benim bu gidişe aklım ermiyor,
Fukara halini kimse sormuyor,
Padişah sikkesi selâm vermiyor,
Kefensiz kalacak ölümüz bizim.

Evlât da babanın sözün tutmuyor,
Açım diye çift sürmeye gitmiyor,
Uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor,
Başımıza belâ dölümüz bizim.

Zenginin sözüne belî diyorlar,
Fukara söylese deli diyorlar,
Zamane şeyhine veli diyorlar,
Gittikçe çoğalır delimiz bizim.

Sekiz ay kışımız dört ay yazımız,
Açlığından telef oldu bazımız,
Kasım demeden buz tutuyor özümüz,
Mayısta çözülür gölümüz bizim.

Tahsildar da çıkmış köyleri gezer
Elinde kamçısı fakiri ezer
Yorganı döşeği mezatta gezer
Hasırdan serilir çulumuz bizim

Zenginin yediği baklava börek
Kahvaltıya eder keteli çörek
Fukaraya sordum size ne gerek
Düğülcek çorbamız balımız bizim

Serdari halimiz böyle n'olacak
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Mamurlar yıkılıp viran olacak
Akibet dağılır ilimiz bizim.

Serdari

Fotoğraf : Nuri Bilge Ceylan / İki Kızkardeş

Çarşamba, Aralık 05, 2007

Defne Ormanı



Köle sahipleri ekmek kaygusu çekmedikleri 
için felsefe yapıyorlardı, çünkü
Ekmeklerini köleler veriyordu onlara;
Köleler ekmek kaygusu çekmedikleri için
Felsefe yapmıyorlardı, çünkü ekmeklerini 
Köle sahipleri veriyordu onlara.
Ve yıkıldı gitti Likya. 

Köleler felsefe kaygusu çekmedikleri
İçin ekmek yapıyorlardı, çünkü
Felsefelerini köle sahipleri veriyordu onlara;
Felsefe sahipleri köle kaygusu çekmedikleri
İçin ekmek yapmıyorlardı, çünkü kölelerini
Felsefe veriyordu onlara.
Ve yıkıldı gitti Likya. 

Felsefenin ekmeği yoktu, ekmeğin
Felsefesi. Ve sahipsiz felsefenin
Ekmeğini, sahipsiz ekmeğin felsefesi yedi.
Ekmeğin sahipsiz felsefesini
Felsefenin sahipsiz ekmeği.
Ve yıkıldı gitti Likya.
Hala yeşil bir defne ormanı altında.
Melih Cevdet Anday

Salı, Kasım 20, 2007

Sonsuza Dek

O tarihi günlerden bu yana,
yer etti içimize senin sevgin .
Parladığı yerde yiğitlik güneşin,
ölüm bir çelenk kondurdu başına.
O aydınlık durur hala,
yürekleri saran ışıltısıyla,
bağlıdır senin sevgili varlığına,
Kumandan Che Guevara.
Vuruyorsun tarihin içinden ,
Şanlı ve güçlü yumruğunla .
Bütün Santa Clara düşüp yollara
seni görmek isterken,
gelirsin bahar güneşiyle,
tutuşturduğun meltemle .
Gelirsin bayrağımızı dikmeye
Ve bir ışık gülüşünde.
Devrim aşkıyla yanan yüreğin
götürür yeni bir hedefe seni .
Orda bekler hep birileri
kurtarsın diye güçlü ellerin.
Yolundayız hiç durmadan
birleşmiş seni izliyoruz .
Fidel'le birlikte bak söylüyoruz:
Sonsuza dek ey Kumandan!
Carlos Puebla-1967
Türkçe: Adnan Özer

Çarşamba, Kasım 14, 2007

Siyah Nokta


Kim ki güneşe sürekli bakıp durur
Mor bir lekenin uçuştuğunu görür

Gözlerinde , çevresinde ve havada.


Bir zamanlar çok genç ve çok gözüpektim,
Utkuya bir an sabit gözlerle baktım;

Aç bakışımdan kara bir nokta kaldı.

O gün bugün, bir yas işareti gibi
Görürüm her yerde o siyah lekeyi

Karışır her şeye , gözümün daldığı !-


Nedir bu? Mutlulukla arama giren !
-Yazık bize ! Yalnız kartal bakabilen
Kazasız belasız utkuya ve güneşe.
Gerard De Nerval
Küçük Aylaklık Şatoları / Varlık Şiir


Salı, Ekim 23, 2007

Fena


Korku ve kuşkuya batmış
kafamız dağınık,gözlerimizde dehşet
umutsuzca bir çıkış bulmaya çalışırız
bir kurtuluş, yaklaşan
açık tehlikeden.
Ama yanlış o değil asıl üstümüze gelen
yalandı haberler
( belki duymadık, ya da duyduk da anlamadık )
Aklımızdan bile geçmeyen başka bir felaket
birdenbire olanca vahşetiyle çöker üstümüze.
gafil avlayıp- vakit yok artık-
ezer geçer bizi.

Kavafis
Barbarları Beklerken / Dünya yayınları /
Türkçe : Alova-Barış Pirhasan

Fotoğraf :Aidoneus

Cumartesi, Ağustos 18, 2007

Güzel Peri


85
Çökmüş yeşil çayıra,ormana

Akşam karanlığı yazın ;
Mavi gökten altın ay
Serpiyor nurların .


Ötüyor cırcırlar dere boyunda ,

Sularda bir kıpırdanış ;
Yolcu bir şıpırtı duyuyor ,
Ve sessizlikte bir soluk alış .


Orda ,yıkanıyor derede

Güzel peri bir başına ;

Parıldıyor kolları , ensesi

Ak pak , güzel ay ışığında.


Heınrich Heıne
Türkçe : B. Necatigil
Şarkılar kitabı / YKY


Çarşamba, Ağustos 15, 2007

Yıkanma


Leğene girdi mi Mine
Kendini ördek sanır.
Annesi verir süngeri eline
Hiç ağlamadan yıkanır.

Her yıkanışında Mine
Biraz daha küçülür leğen.
Leğen mi küçülür dersiniz
Yoksa Mine mi büyür?

Rıfat Ilgaz

Fotoğraf : Candemir Tokay

Perşembe, Temmuz 05, 2007

Vatan Haini


( ... )
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
( ... )
Nazım Hikmet

Bir Haber :

ANKARA - Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nden verilen bilgiye göre, İçişleri Bakanlığı’nın geçen yıl Nisan ayında Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Derneği’ne (VKGB) yönelik başlattığı incelemenin ardından, yaklaşık 1 yıl süreyle çalışma yapıldı. Şehit yüzbaşının eşini dolandırmak, tarihi eser kaçakçılığı, şehit cenazelerinde provokasyon gibi çok sayıda eylemi saptanan VKGB merkez ve bürolarına geçen hafta sonu eş zamanlı ‘Girdap’ operasyonu düzenlendi.


Bu kişilerin, “suç işlemek amacıyla örgüt kurdukları, yönettikleri, suç örgütüne üye oldukları, yağma, ihaleye fesat karıştırma, zimmet, dolandırıcılık, tarihi eser kaçakçılığı, yasadışı yardım toplama, kaynağı belli olmayan gelirlerle suç örgütünü finanse etme, devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye” yönelik provokatif eylemler düzenledikleri iddia edildi.

ŞEHİT YÜZBAŞININ EŞİNİ DOLANDIRMAK İSTEDİLER
Zanlıların ayrıca, “şehit olan bir yüzbaşının eşine verilen yaklaşık 100 bin YTL’yi dolandırmak istedikleri, ev, işyeri ve oto kurşunladıkları, adam kaçırdıkları, işkence yaptıkları, t
abancayla adam yaraladıkları, Mersin, Diyarbakır, Ordu ve Bilecik’te düzenlenen bayrak mitingleri ile şehit cenazelerinde provokatif eylem, silah ticareti, Diyarbakır ilinde bir gazete muhabirinin tehdit edilmesi” gibi 40 ayrı suç işledikleri öne sürüldü.

Haber : NTVMSNBC. COM

Birkaç gündür ülkemiz medyasından işitiyoruz , '' vatansevici '' dernek üyelerinin tutuklanmalarını...Tutuklanma sebepleri de hatırı sayılır vatan sevme örnekleri ile dolu.En ilginci de doğudaki savaşta ölen bir subayın eşini dolandırmaya yönelik olanı.Eminim cenazesinde de aynı dernek üyelerimiz " Ya Allah bismillah..... " diye slogan atmayı da ihmal etmemiş , halkımızın terör olaylarına yönelik en etkili şekilde ( ! ) cevap vermesi için ellerinden geleni yapmışlardır.Eee, vatan sevmek kolay iş değil...

Bütün bu olanları düşününce insanın aklından hep şöyle sahneler canlanıyor: Biz masum mu masum bir çocukmusuz da , hani biraz da saf olduğumuz için, bu özelliğimizi istismar eden Tecavüzcü Coşkunvari karakterler etrafımızı sarmış , bizi taciz edip duruyor.. Yahut da biz bir arenadayız da , bize kırmızılar gösterip duruyorlar . Biz safız ya , bez parçasına saldırıp dururken , matador denen alçak, sırtımıza ha bire birtakım sivri gereçler sokuşturuyor.O eğlenerek işini yaparken biz canımızın acısını yine o bez parçasından çıkarmaya çalışıyoruz.


Cuma, Haziran 29, 2007

En Uzak Mesafe



En uzak mesafe
ne Afrika'dır,
ne Çin,
ne Hindistan,
ne seyyareler,
ne de yıldızlar geceleri ışıldayan...
En uzak mesafe
iki kafa arasındaki mesafedir
birbirini anlamayan.....

Can Yücel

Perşembe, Haziran 21, 2007

Bir Düş


Görüntüleri arasında karanlık gecenin
yitirilmiş sevincin düşünü kurdum.
Ama kalbimi kırarak beni uyandırdı
görüntüsü yaşamın ve ışığın.

Ah ! Düş olmayan bir şey var mıdır gündüzleyin
gözlerinde geçmişten gelen bir ışıkla
çevresine bakan kişi için?

O kutlu düş- o kutlu düş,
bütün dünya kınarken
tatlı bir ışık gibi neşelendirdi beni
yalnız bir ruha yol gösteren.

Ne olmuş geceleyin ve fırtınada
titriyorsa yükseklerdeki ışık?
Daha berrak bir şey var mıdır
Gündüz parlayan yıldızından gerçeğin!

Edgar Allan Poe

Fotoğraf . Boğaç Ergüvenç / Rüya


Salı, Haziran 19, 2007

Okul Dışı


Bakın şimdi bu sayacağım şeylerin

okulu yok.

Gökyüzünde rastgele bir bulut parçası için

körükörüne tutkunluğun,

ağacın birine durup dururken abayı yakmanın.


Sigara içmekten,

kibrit çakmaktan alacağınız keyfin

okulu yok.

Yaz geceleri cırcır böceklerini

dinlemeyi bilmenin okulu yok.


Okulu yok ekmeği,peyniri,domatesi

küçümsememenin.

Sözün,sazın,oyanın,yazmanın

halisini seçmenin

daha buna benzer nice

nice şeyin okulu yok.


Aşkın,inancın,insanlığın okulu yok.

Ama dilerseniz hepsini öğrenebilirsiniz.

Biraz çaba,

yeter...
S.Kudret Aksal
Resim : D.Gürbüz Ekşioğlu

Çarşamba, Haziran 13, 2007

Hüma Kuşu


Gökte uçan huma kuşu,
Ne bilir gülün kıymetini.
Kargayı kondurmam dala,
Ne bilir dalın kıymetini.

Sağa sola laf atanlar,
Gerçeğe yalan katanlar.
Sonra beyliğe yetenler,
Ne bilir ilin kıymetini.

Çift sürüp tarla ekmeyen,
Meydana sofra dökmeyen,

Arıya hizmet etmeyen,

Ne bilir balın kıymetini.

Türkü


Hüma Kuşu :Başına konduğu kimseye mutluluk getirdiğine inanılan talih kuşu, devlet kuşu.


Salı, Haziran 12, 2007

En Yüksek Kulenin Türküsü


Sevdalar çağı dönsün,
Dönsün geri gelsin

Ah nasıl dayandım nasıl da

Unutamam artık dünyada,
Nice korkular kaygılardı
Uçup gitti göklere.
Bir belâlı susuzluk
Karartıyor damarlarımı.

Sevdalar çağı dönsün,
Dönsün geri gelsin.

Bir çayır gibi tıpkı
Unutulmuş bir kıyıda,
Karamukların, günlüklerin
Boyatıp çiçek açtığı,
O yabanıl uğultusunda
Korkunç pis sineklerin.

Sevdalar çağı dönsün,
Dönsün geri gelsin.

Arthur Rimbaud

Türkçe : İlhan Berk

Fotoğraf : İbrahim Cebeci

Pazartesi, Haziran 04, 2007

Allianoi


Horozla İnci
Horoz çelebi bir gün
Bir inci çıkarmış çöplükten.
Hemen kuyumcuya gitmiş:
- İyi bir şeye benziyor, demiş;
Gel al şunu da,
Bir mısır tanesi ver bana.

Cahilin birine babası,
Bir kitap bırakmış ölürken,
Eski bir el yazması.
Hemen gitmiş kitapçıya:
- Bak, demiş,Kapağı meşinden.
Gel al şunu da,
Bir liracık olsun ver bana.

La Fontaine
Türkçe : Sabahattin Eyuboğlu /
Bütün Masallar / Cem Yayınları

Fotoğraflar : Öncül Çakı

Perşembe, Mayıs 31, 2007

Mendirek

Antik mendireğin ucunda
vaktinden evvel kararıyor hava,

denize doğru iniyor bulutlar,
ince bir yağmur başlıyor birden.

Palamut iskelesiymiş burası

milattan önce kimbilir kaç yılında.

Arkamda yalçın bir tepe,

birkaç sütun, zeytinlikler.

Yavaşça, denizin derinliklerinden
volkanik bir ada yükselircesine,
Elsa geliyor yine aklıma.

Nasıl yenilebildim koşullara!


Gemilere palamut yükleyenler,

palamutu toplayanlar, gemiciler,

hiç biri yok artık.

Sadece mendirek ve zeytinlikler.

RONİ MARGULİES


Perşembe, Mayıs 24, 2007

Harbe Giden



Harbe giden sarı saçlı çocuk!

Gene böyle güzel dön;

Dudaklarında deniz kokusu,

Kirpiklerinde tuz;
Harbe giden sarı saçlı çocuk!

Orhan Veli            




Perşembe, Mayıs 17, 2007

Geldi Geçti Ömrüm Benim

Geldi geçti ömrüm benim,
şol yel esip geçmiş gibi.

Hele bana şöyle geldi,

şol göz yumup açmış gibi.

İşbu söze Hak tanıktır, 
bu can gövdeye konuktur.

Bir gün ola çıka gide,

kafesten kuş uçmuş gibi.


Miskin âdem oğulları,

Ekinlere benzer gider.

Kimi biter kimi yiter,

yere tohum saçmış gibi.


Bu dünyada bir nesneye,

yanar içim göynür özüm.

Yiğit iken ölenlere,

gök ekini biçmiş gibi.


Bir hastaya vardın ise,
bir içim su verdin ise.
Yarın anda karşı gele,

Hak şarabın içmiş gibi.


Bir miskini gördün ise,

bir eskice verdin ise.

Yarın anda sana gele,

Hak libâsın biçmiş gibi.


Yunus Emre bu dünyada,

iki kişi kalır derler:

Meğer Hızır İlyas ola,

abıhayat içmiş gibi.

Yunus Emre

Hızır-İlyas :
Hızır, bazı İslam bilginlerine göre peygamber olup,
asıl adı “Elyasa”dır. Bazı bilginler ise Hızır’ın veli
veya melek olduğunu iddia etmişlerdir. Rivayete
göre Hızır ile İlyas, “ab-ı hayat” içmişler ve
ölümsüzlüğe kavuşmuşlardır. Bu iki arkadaş ab-ı
hayatı içtikten sonra; Hızır karadakilerin, İlyas ise
denizdekilerin yardımcısı olmuştur. Hızır ile İlyas
6 Mayıs tarihinde buluşurlarmış. Bu buluşma ile
birlikte dünya da yeşilliklere bürünürmüş.


Şiirin Sözlüğü :
göynümek :
Dertlenmek, üzülmek, içlenmek.
miskin :Hoş görülemeyecek durumlar karşısında
tepki göstermeyen (kimse).//eskimiş Âciz, zavallı
libas :Giysi
Abıhayat :
Efsanelere göre içen kimseye ölümsüzlük
sağladığına inanılan bir su, bengi su.
( TDK Sözlüğü'den)

Salı, Mayıs 15, 2007

Kime ne...


Ben melamet hırkasını kendim giydim eynime,

Ar u namus şişesini taşa çaldım kime ne.

Gah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi,

Gah inerim yeryüzüne seyrederim alemi.

Sofular haram demişler bu aşkın badesine,

Ben doldurur ben içerim günah benim kime ne.

Sofular secde kılarlar caminin mihrabına,

Yar eşiği secdegahım yüz sürerim kime ne.

Nesimi'ye sormuşlar yarin ilen hoş musun,

Hoş oluyum olmuyayım o yar benim kime ne.

Seyit Nesimi



Şiirin Sözlüğü:
melamet : Kınama, ayıplama, azarlama, çıkışma.
sofu : Dinin buyruk ve yasaklarına bütünüyle uyan (kimse).
mihrap : Cami, mescit vb. yerlerde Kâbe yönünü gösteren, duvarda bulunan ve imama ayrılmış olan oyuk veya girintili yer.

secde : Genellikle namaz kılarken alnı, el ayalarını, dizleri ve ayak parmaklarını yere getirerek alınan durum.

(TDK Sözlüğü'den)



Cumartesi, Mayıs 12, 2007

İçeriz Şarap


Ey zahit şaraba eyle ihtiram,
Müslüman ol terk et bu kılükali.
Ehline helaldir na-ehle haram,
Biz içeriz bize yoktur vebali.
 
Sevaba girmek çün içeriz şarap,
İçmezsek oluruz düçar-i azap.
Senin aklin ermez bu başka hesap,
Meyhanede bulduk biz bu kemali.
 
Kandil geceleri kandil oluruz,
Kandilin içinde fitil oluruz.
Hakkı göstermeye delil oluruz,
Fakat kör olanlar görmez bu hali.
 
Sen münkirsin sana haramdir bade,
Bekle ki içesin öbür dünyada.
Bahs açma Harabi  bundan ziyade,
Çünkü bilmez haram ile helali.
Harabi


Şiirin Sözlüğü :
zahit: Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp,
buyurduklarını yerine getiren (kimse).

İhtiram: Saygı.

bade : Şarap , içki.
kılükal :
Dedikodu, söylenti.
düçar : Uğramış, yakalanmış, tutulmuş.
münkir : İnkâr eden, kabul etmeyen.
ziyade : Çok, daha çok, daha fazla.
çün : İçin.
( TDK Sözlüğü'nden )


Salı, Mayıs 08, 2007

Şiirin Bir Büyük Adı...


Lermantov Ya da '' Acıya ve Öfkeye Bulanmış Demirden Bir Şiir

Puşkin'in öldürülüşünün hemen ertesi günlerinde "Şairin Ölümü" adını taşıyan bir şiir Çarlık Rusya'sının başkenti Petersburg'da ve giderek bütün ülkede elden ele dolaşmış, denebilir ki dönemim bütün ilerici insanlarının belleğinde yer etmişti. Şiirin yazarı, o sırada yirmi üç yaşında ve henüz pek tanınmamış bir şair olan Mihail Lermantov'du. Dört yıl sonra kendisi de, bir başka düelloda, cinayete çok benzer bir biçimde öldürülecekti.

Mihail Lermantov'un yirmi yedi yıl süren yaşamı (1814-1841) Çarlık Rusya'sında bütün demokratik kıpırdanışların ezildiği bir döneme rastlar. Monarşiyi sınırlama amacı güden Dekabrist kareket 1825 yılındaki "darbe" girişiminin ertesinde acımasızca ezilmiş, aralarında şair Rıleyev'in de bulunduğu önderler idam edilmişlerdi. 1837 yılında da, büyük şair Puşkin, Fransa'daki toplumsal çatışmalar sonucunda Rusya'ya sığınan monarşi yanlısı bir Fransız subayı eliyle, bir komplo düelloda öldürülmüştü. Çarlık yönetimi sanat-kültür yaşamı üstünde ağır bir sansür uyguluyordu. Dönemin yazarları ya idam edilmişler, ya sürgüne gönderilmişler, ya da suskunluğa, küskünlüğe zorlanmışlardı. Yüzyılın ikinci yarısında gücünü duyuracak olan devrimci demokrat hareketin oluşumu için ise zaman henüz erkendi. Lermantov bu ara-dönemde verdi ürünlerini.

(...)


Düşünce

Kaygıyla bakıyorum bizim kuşağa!
Geleceği ya boş ya karanlık görünüyor.
Böyleyken, bilincin ve kuşkunun yükü altında
Eylemsizlik içinde kocuyor.

Zenginiz biz, ta beşikten beri
Babalarımızın yanlışlıkları ve akılsızlıklarıyla!
Yaşam üzüyor bizi; dümdüz, amaçsız bir yol gibi,
Bir şölen gibi yabancı bir bayramda.

Utanç verici bir umursamazlığımız var iyiye ve kötüye,
Solup gidyoruz kavgaya girmeden daha;
Yüz kızartıcı korkaklarız tehlikeyi görünce
Ve iğrenç tutsaklarız iktidar karşısında.

Cılız bir yemiş gibiyiz, erkenden olgunlaşan,
Okşamayan gözleri ve beğenileri,
O öksüz yabancı gibi, çiçekler arasında asılı duran,
Ve düşüp giden, onların açma mevsimi.

Kuruttuk aklımızı yararsız bilimlerle,
İçten umutlarımızı ve o soylu sesi
Gizledik kıskançlıkla en yakınlarımızdan bile
İçimizde alaya alınmış tutkuların güvensizliği.

Henüz varıyorken tadına mutluluğun,
Genç günlerimizi koruyamadık;
Doygunluk korkusuyla her sevinçli duygunun
Özünü sonsuzca çıkardık.

Şiirsel imgeler, sanat yapıtları
Tatlı bir coşku vermiyor bize;
Göğsümüzdeki yayarsız gömüyü ve son duygu kırıntısını
Koruyoruz açgözlülükle.

Sevgimiz de rastlansal iğrentimiz de,
Kurban vermiyoruz ne kine ne aşka.
Kanımızın kaynadığını an bile
Gizemli bir soğukluk egemen onda.

Sevimsiz ve unutulmaya yazgılı bir kalabalık halinde
Geçeceğiz gürültüsüz ve izsiz, dünyadan.
Çağlara ne bir verimli düşünce, ne de
Deha ürünü bir yapıt bırakmadan.

Çocuklarımız horgörüyle anacaklar bizi,
Aşağsayarak anacaklar, bir yargıç ve yurttaş sertliğiyle.
Aldatılmış bir çocuğun acı alayı gibi
Savruk ve batkın babası üstüne!

(1838)

Mihail Yuryeviç Lermantov

Türkçe : Ataol Behramoğlu / ''Hançer'' / Adam Yayınları

Pazartesi, Nisan 23, 2007

Sensations


Bu eşsiz güzellikte şiirin Türkçeleşmiş versiyonları:


-- Arthur Rimbaud--

Duyum

Ekili tarlalardan, mavi bir yaz akşamı
ince otlar üstünde yollara düşeceğim.
Dalmışım, bir serinlik alacak tabanımı
uçuşsun saçlarım yele koyvereceğim.

Düşünmeyeceğim hiç, tek söz etmeyeceğim.
Beni yüceltecektir bitmek tükenmez sevi.
Başıboş uzaklarda, eriyip gideceğim.
Doğayla mutluyum ben, sanki kadınla gibi.


Türkçe: Faruk Sur

His

Gezineceğim mavi yaz akşamı patikalarda,
Ezerek cılız otları, benekli buğdaylar arasından
Dalgın, serinliğini hissedececeğim ayaklarımda!
ık başımı terk edeceğimkanmaya rüzgara!

Konuşmayacağım, asla düşünmeyeceğim.
Fakat hudutsuz bir aşk kaplayacak benliğimi;
Ve ben bir çingene gibi, uzağa çok uzağa gideceğim,
Tabiatın koynunda bir kadınla yaşar gibi.

Türkçe: Oğuz Arıkanlı

Özlem

Mavi yaz akşamlarında, özgür, gezeceğim,
ayaklarımın altında nemli, serinrlar;
Başakları devşirip, otları ezeceğim,
kayıp arıtacak çıplak başımı rüzgar;

Ne bir söz,ne düşünce, yalnız bitmeyen bir düş
Ve yüreğimde sevgi; büyük, sonsuz, umutlu,
Çekip gideceğim, çingene gibi, başıboş
Doğada, -bir kadınla birlikte gibi mutlu.

Türkçe : (?)

Duyum

Mavi yaz akşamları, patikalarda, dalgın,
Gideceğim sürtüne sürtüne buğdaylara.
Ayaklarımda ıslaklığı küçük otların
kasın, bırakacağım başımı rüzgara.

Ne bir şey düşünecek, ne bir laf edeceğim;
Ama sonsuz bir sevgi dolduracak içimi;
Göçebeler gibi uzaklara gideceğim;
Mes'ut sanki yanımda bir kadın varmış gibi

Türkçe: Orhan Veli

Cumartesi, Nisan 21, 2007

Yoksulların Ölümü

Ölüm, avutan da -ne çare ki- yaşatan da;
Hayatın sonu; yine de tek ümit, tek güven;
Bizi bir iksir gibi kavrayan, sarhoş eden;
Karda kışta, boralar, tipiler arasında.
 
Akşamlara kadar didinmek gücünü veren;
Parıldayan tek ışık, kapkaranlık dünyada;
Dört kitabın yazdığı o koskocaman handa
Mümkün artık doyup, dinlenip uyuyabilmen.
 
Sihirli parmaklarla, üstüne titreyerek,
Uykuların en güzelini getiren melek;
Yoksulun, çıplağın yatağını yapan eller.
 
Tılsımlı ambar; tanrıların şerefi, şanı;
Yoksulun dağarcığı ve en eski vatanı;
Bilinmedik göklere açılan tâk-ı zafer.
 Charles Baudelaire
Türkçe: Orhan Veli
Fotoğraf : Kevin Carter

Çarşamba, Nisan 18, 2007

Kurusa Fidanın


Kurusa fidanın güllerin solsa,

Gönlümde solmayan gülümsün benim.

Yaprakların gazel olsa dökülse,

Daha taze fidan dalımsın benim.


Ağarsa saçların belin bükülse,

Birer birer hep dişlerin dökülse,

Kurusa vücudun canın çekilse,

Yine şu gönlümün yarisin benim.

Neşet Ertaş