Cuma, Eylül 15, 2006

Umudu Kesme Yurdundan

''...
Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim,
akarsuyun
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
...''
Nazım Hikmet

Şu kaynaktaki yazıyı şimdi lütfen okuyun. Yukarıdaki şiir alıntısı ona istinaden hatırlanıp buraya yazılmıştır. Aşağıdaki şarkı sözleride öyle ...

Umudu Kesme Yurdundan

Nasıl başlarsa fırtına ,
öyle diner birdenbire.
Bir ışık parlar yeniden,
karanlıklar arasından...
Umudu kesme yurdundan.

Şah damarı vurulsa da,
dört bir yandan sarılsa da,
ışık yener karanlığı...
Bak çocukların gözlerine.
Umudu kesme yurdundan.

Kara kışın buzu bile,
sürmedi sonsuza kadar.
Bahara döndü sonunda,
filiz sürdü kar altından.
Umudu kesme yurdundan.
Z. Livaneli

Salı, Eylül 12, 2006

Beyrut, Seni Terkeden Delidir


Bir çocukluğun acı çeken kenti , tükenen bir gençliğinde acı çeken kenti olmaya devam ediyor.Onu düşününce hep , yeşilçam filmlerinde rastlayabileceğimiz türden bir melodram canlanıyor zihnimde:Hani, ne kadar çabalasa da çocuklarına mutlu bir yuva kuramayan bir anne olur ya...
Tam işleri yoluna koyup mutlu bir hayata erişmek üzereyken ,bir müsibet çıkar mutlaka bir yerlerden. Oturduğunuz yerden isyan edersiniz feleğe ( ya da senariste)...
Söylenip , kahredip tüm sebeplere, artık o annenin mutlu olması hakkını benliğimizde hissediyoruz. Bu his,Fairuz'un şarkısındaki kıskanç sahiplenmenin anlam derinliğini kavramanıza yardımcı oluyor.Bu, gelişigüzel bir ''ya sev,ya terket''çi bir sahiplenme değil öyle.Kıç istediği gibi , zeki bir algılayış , kültür, izan gerektiriyor.Sanki Beyrut'un koruyucu ve gururlu halesi var da , bu haleye hiçbir silah işlemiyor.Duvar nemden yıkılsa da insan gamdan yıkılmıyor...
''Li beirut'' şarkısının sözlerini okuyunuz lütfen:

''Ey Beyrut!
Ekmeğim , şarabım, yaseminim.
Ateşin ve dumanın tadını duysak da ey Beyrut!
Seni terkeden delidir.
Kapısını kapattı Beyrut;
Kendisini sabah akşam el üstünde tutacak ve güzel günlere
taşıyacak insanlara.
Sonra bir başına kaldı sabah akşam ve gecelerde.
Benimsin ey Beyrut , yine de benimsin.
Ey halkımın kanayan yarası, gözyaşı.
Benimsin yine de benimsin ey Beyrut! ''


Kaynak: 10 Ağustos 2006 tarihli Birgün gazetesi
Beyrut'la ilgili Yine Fairuz'un bir şarkısını dinlemek ve bu konu da bir yazı okumak için Şurayı tıklayın.İyi bir sayfa... Bir de ''Okul'' adlı Orhan Pamuk'a ait metin var aynı bağlantı içinde . Ben çok sevdim . Bir okuyun . Ha! Bir de Ayşe Hür'ün fındık işçilerini anlattığı bir yazı var . Onun içinde burayı tıklayın
Fotoğraf : tr wikipedia.org

Pazar, Eylül 10, 2006

Gaybi, Attığın Ok Bu Mu



''Alanya beyinin oğlu Gaybi, avlanırken attığı bir okla bir geyiği koltuğundan vurur. Yaralı geyik kaçar, gaybi arkasından koşar. Geyik Abdal Musa'nın tekkesine girer. Arkasından avcı da girer, dervişlerden geyiği sorar. Dervişler görmediklerini söylerler. Çekişme başlar. Olaya Abdal Musa karışır ve koltuğunun altından kanlı oku çıkararak Gaybi'ye gösterir. Gaybi okunu tanır ve Musa 'ya bağlanır. Alanya beyi oğlunu tekkeden kurtarmak ister ama Gaybi , Musa'dan ayrılmaz.Bey Teke Beyi'ne başvurarak oğlunun kurtarılmasını ister.Teke Beyi'nin gönderdiği ordu Musa 'nın kuvvetlerine yenilir., Gaybi tekkede kalır.''

Alevi -Bektaşi Kültür ikliminin yetiştirdiği önemli bir derviş-ozanı olan Kaygusuz Abdal ömrünün büyük bölümünü Abdal Musa Tekkesinde geçirmiş. Yaz tatilinde yolumuz Elmalı'nın Tekke Köyü'nden ikinci kez geçince , bu hikayeyi de anlatmak farz oldu.Şimdi onun bir şiirini okuyun:

Bundan Sana Ne
Ademi balçıktan yoğurdun yaptın,
Yapıp da neylersin bundan sana ne.
Halk ettin insanı saldın cihana,

Salıpta neylersin bundan sana ne.


Bakkal mısın teraziyi neylersin,

İşin gücün yoktur gönül eylersin.

Kulun günahını tartıp neylersin,
Geçiver suçundan bundan sana ne.


Katran kazanını döküver gitsin,

Mümin olan kullar didara yetsin.
Emreyle yılana tamuyu yutsun,
Söndür şu ateşi , bundan sana ne.


Sefil düştüm bu alemde, naçarım,

Kıldan köprü yaratmışsın geçerim.

Sol köprüden geçemezsem uçarım,
Geçir kullarını, bundan sana ne.


Kaygusuz Abdal der, cennet yarattın,

Cehenneme nice kulları attın.
Nicesin ateş-i aşk ile yaktın,

Yakıpta neylersin, bundan sana ne.

Kaygusuz Abdal


Kaygusuz Abdal için buradan , Abdal Musa içinse, şuradan bilgilenebilirsiniz.Daha fazla fotoğraf için bakınız buraya.

Perşembe, Eylül 07, 2006

Ölümün Kardeşi



İki ruh halinin tezahürü: Birincisinde melankolik bir yenilmişlik hali var.Bir hükmedememe durumu.Durumlara ve olaylara.Her şeyden bıkmışlık ve uzaklaşma isteği sanki bunun tecellisi.Aynı insanlar , aynı betimler,betini benzini soldurmuş ol kişinin... Onu arzulayış-üstelik yabancı bir evde- tüm bu bıkkınlığa sebebiyetten geçici olarak kurtulabilir miyim duygusunun yüreğini dağlayan ateşi gibi. Bu geçicilik , sorunlarına sahip çıkabilme sorumluluğunun hala -ne olursa olsun -yitmediğinin bir ifadesi...
İkincisinde,bütün iyicil duyumsamaları örtecek bir kara örtü olarak düşünülmüş.Batan güneşin ardından, ışıksız saatlerin başlaması gibi.Akıl ve duyunun algılayışından yoksun , maddesel bir boşluk hali.O akıl ki mutluluğun sürekliliğinin ,o algılayışın sürekliliğinden geçtiğinin farkında.Yine algı dünyasının mutluluğu elde etmeye yetmediğini bize hissetiriyor bir sebep.Aydınlığın, içinde karanlığı taşıdığı bir dünya var.Bütün olabilecek olumsuzluklara karşı yaşama kararlılığı, yılgınlığı, yorgunluğu erteleme ,hep erteleme isteği doğuruyor.Buna katlanabilme gücünü yine içinde bulunduğu maddesel ortamdan buluyor.Yalnız bu öyle bir madde ki insanın içini yaşama karşı -herşeye rağmen-onulmaz aşk duyguları ile dolduruyor.Hele onla hemhal olan, güçlü aklı ve yüreği olan biriyse , onu ermiş mertebesine bile taşıyor.
Şimdi ,bunları düşündüren şiirleri okuyunuz lütfen:

Bir Misafirliğe
Bir misafirliğe gitsem,

Bana bir temiz yatak yapsalar,
Herşeyi, adımı bile unutup

Uyusam...


M.Cevdet Anday



''
Uykuya dalmak üzereydim.
Us, seslendi kulağıma:
-Mutluluk gülleri uykuda kokmazlar, asla.
Ölümün bu kardeşine teslim olmaktansa ,
Otur şarabını iç...
Ötede sonsuza kadar uyuyacaksın nasıl olsa!
''

Ömer Hayyam

Çev.:Kenan Sarıalioğlu
Resim: Kaynak

Cumartesi, Eylül 02, 2006

Dönüş


Yeni bir başlangıç veya yeniden başlamak için bir sebep..Öyle bir sebep ki kendinize karşı vereceğiniz bir dolu sözleri de beraberinde getirir.Bu yüzden insanı güdüleyen bir yönü vardır bütün dönüşlerin sanırım. Bu sözcüğün içinde sakladığı sihir bu olmalı.Verdiğiniz sözlerin ne kadarını yerine getireceğiniz önemli değildir. Hayatın gidişatı belirler onu. Sözlerinizin çok büyük ya da küçük olması da öyle.Önemli olan her dönüşün bir takım yargı ve kararlara varmanızda size gerekçe yaratmasıdır.
İnsan nerelerden döner diye düşününce insanın aklına o en büyüğü geliyor önce.Hani insan ondan dönünce, o günü ikinci doğum günü sayıyor ya...Bulamadınız mı ? Tabi ki ölümden dönmek.
Bu örnekten bakınca dönmek ne güzel geliyor.Ama dönmenin kötü olduğu durumlarda var:Hapse dönmek gibi . Bir de dönüşün iyi ya da kötü mü olacağını koşulların belirlediği durumlar:Kararından dönmek...Yanılsamalı dönüşler de var:Psikiyatristte giderseniz bir anda sizi çocukluğunuza döndürüverir.Çocuk olmak güzel olabilir .Ama çocukluğuma hani gerçekte de dönmeyi istemem. Geleceği yaşamak güzel.Hayat dönüşlerle sarmalanmış olabilir.Bu durum hayatta yerinde saymayı gerektirmiyor.Geçmiş geleceğine yön vermek için var.Her dönüşte girdiğiniz karar ve yargı sürecinde, tarihinizin iyi analizine ,kendinize yeni bir yol açmak için
ihtiyacınız var.
Tatil bitti.Fani yaşamın uçumundan savrulmadan önce , bu dönüşten anlamlı bir sebep üretmek ,çıkar bir yol bulmak ister bu deli gönül.Çünkü o hep iyimserlikten yana...



''Her gün bir yerden dönmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan donmadan akmak ne ala.
Dünle gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait…
Şimdi yeni bir şeyler söylemek lazım. ''
Mevlana C. RUMİ