Pazar, Nisan 30, 2006

Bir Tatil Anısı


Bu yaz ,söylemesi ayıptır ;tatil için Datça'yı seçmiştik . Bu ilk ciddi tatil için ben önceden gidip yaz sonuna gelecek biçimde 15 günlük ev kiralamıştım.Evin yeri böyle bir tatil için çok güzeldi.Evi tuttuğumda ''muhteşem bir tatil olacak ''diye geçirmiştim içimden.Hani İstanbul 'da boğaza nazır ev derler ya pek kıymetli, Bu da Datça'ya nazır.
Okulları tatil ettik. Aradan da bir aylık bir ''ev tatilini ''yiyip bitirdik .Dört arkadaş ,her birimiz farklı rotalardan hareketle ,Datça 'ya bir öğle üzeri vasıl olduk.Her şeye bir kulp takmakta usta arkadaşlarımız ev için uygun bir şey bulamadılar.Bu tatilin iyi geçeceğinin müjdecisi gibi geldi.Hani uzun kışın ardından gökyüzünde bir kaç leyleğin geçtiğini görürsünüz ya...Derken ilk günlerin heyecanı ile bir iki gün beklentileri birazcık karşılayacak biçimde geçti .sonra tatil rutinimiz başladı.sabah kilo sorunlu arkadaşlarımız spora çıkıyordu . ardından deniz ve duş ,kahvaltı,gazete dergi ,tekrar deniz ve duş akşam yemeği,akşam yürüyüşü ,bira,uyku...Şimdi düşünüyorum da, bir tatilden bir insanın bekleyebileceği asgari konfor var.
Öyleyse sorun ne?.Durun filmin koptuğu sahneyi anlatayım sonra belirtirim.
Datça dediğim yer öyle deniz, rüzgar ve güneşten ibaret değil. Yazın kimi konserlerinde rotasına dahil oluyor, gözde olan tatil mekanları gibi.Zuhal Olcay-Bülent Ortaçgil konseri gelecekti.Bizim de planımıza dahil olacak lakin bilet fiyatı kesemize uymuyor.Neyse dışardan otlanırız diye düşündük.Hatta çimlere uzanırız,bira eşliğinde dinleriz filan...Ama konser günü iki arkadaşımız içeriye girmekte kararlı .Kapıda salyaları akarak, bilet dilenecek kadar.İşte filmin koptuğu sahne bu.sonrasının nasıl geliştiğini tahmin edin.Fotoğraf makinemiz yanımızda değildi .Ama yetenekli arkadaşımız çizimleri ile tatili belgeledi . Umarım kendi sayfasında bir gün yayımlar siz de görürsünüz.( http://erhanbey.blogspot.com/ )
Neyse esas varmak istediğim nokta bu değil ama özetlersek,nerde olursa olsun dünyanın en güzel yeri bile olsa insan kendiyle barışık yaşamalı,Can baba gibi yaşamın sorunlarına tepeden bir bakışı olmalı.Gülümseten ,iğneleyen ,nobranlığını yaşam bilgeliği ile dengeleyebilen bir bakış...
İşte gelmek istediğim yer Can Yücel 'di.İzmir 'de kitap fuarında ''Can Şenliği ''düzenlenmiş.Geçen yıl Datça 'da yapılmadıydı . Utansınlar.Oysa Datça, Can Babayla güzel.(erhanbey'le Eski datça'da gezmiştik evinin bulunduğu yeri...Pek mutena bir yer olduğu söylenebilir.)
Evinin kapısındaki notta şu şiiri asılıydı:

Şeyist
“Biz talebeyken şeydik.
İyi arkadaştık şeylen.
Biliyorsunuz şeylen şey olunmaz.
Ben bir şeyi bitirince babam
Şey dedi şey partisine girdim.
Zaten şeyle evlenmiştim.
Şey şeye gidelim dedi gittik.
Şeysiz de olmuyor döndük.
İki şeyim oldu büyüdüler.
Doktor sende bir şey var diyor şimdi,
Tabi bende bir şey var: sayamadığın kadar,
Çünkü ben bir şeyim,
Her şey de bir şeydir ama
Ben başka bir şeyim.
Ben şeyim.”
C. Yücel

Son olarak şunu belirteyim .Çok kişiyseniz 3-4 günlük tatillere gidin en çok .Ve can şenliğiniz yoksa Datça'ya da gitmeyin.

Sarhoş Olun


Sarhoş Olun
Her zaman sarhoş olmalı.Her şey bunda:/
Tek sorun bu.
Omuzlarınızı ezen sizi toprağa doğru çeken/
zamanın korkunç
ağırlığını duymamak için,/
durmamacasına sarhoş olmalısınız.
Ama neyle?Şarapla, şiirleya da erdemle,/
nasıl isterseniz.
Ama sarhoş olun.
Ve bazı bazı,bir sarayın basamakları,/
bir hendeğin yeşil otları üzerinde,/
odanızın donuk yalnızlığı içinde,sarhoşluğunuz azalmış/
ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız,sorun
yele,dalgaya,yıldıza,kuşa sorun,/
her kaçan şeye,inleyen,yuvarlanan,şakıyan,konuşan her şeye sorun,/
''saat kaç ?''deyin;
yel,dalga,yıldız,kuş,saat /
hemen verecektir karşılığını:''sarhoş olma saatidir./
Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak
için sarhoş olun durmamacasına!/
Şarapla, şiirle,ya da erdemle,/
nasıl isterseniz.''
C.
Baudlaıre
çev.:T.Yücel
Resim: Van Gogh

Catullus



İ.ö.323' te Büyük İskender'in ölümü ile birlikte İskenderiye şair ve edebiyatseverlerin ilgi odağı haline gelmiş.O sıralar siyasal değişimler olmuş ,site devletleri yıkılmış, şairlerin dikkati siyasal alandan,kişiye onun ruh durumuna sevgi ve aşka yöneltmiş.Yurt, ulus sevgisi konuları yerini doğaya toprağa duyulan sevgiye bırakmış.Tarihte bu edebi akıma ''İskenderiye akımı''denilmiş.İşte Catullus'ta bu akımı benimseyen bir şair...
İ.Ö.87 yılında Verona'da doğmuş.Zengin bir aileden geliyormuş.İ.Ö.54 yılında 33 yaşındayken ölmüş.
Evet bütün iyi şairler gibi erken ölmüş.-Böyle bir genelleme yapmak istemezdim ama ,dilime geldi bir defa..-
Roma'nın siyasal kargaşasına pek karışmamış .Yalnızca bazı yergi şiirleri yazmış.Zamanın yaşayışını çok iyi tanımlayan şiirler yazmış.Aşk-nefret gibi birbirine karşıt duygu karmaşıklığını çok iyi yansıtmış şiirlerine.
Şair geçinenleri,orator olmadığı halde söylev çekenleri iğnelemiş.Yaşamını etkileyen 3 önemli olay varmış:
Lesbia'sına olan bitmez aşkı,çok iyi geçindiği kardeşinin ani ölümü, anadolu ziyareti dolayısıyla yakında tanıma olanağı bulduğu Eski Yunan kültürü.
Latince'ye öpücük(basium)terimini kazandıran Catullus'un Lesbia'ya olan sonsuz sevgisiymiş.Şimdi bir okuyun şu şiiri :

Yaşayalım Lesbia'm,sevişelim
kulak asmadan
huysuz ihtiyarların dedikodularına!
Batabilir Güneşler,yeniden doğabilir:
bir sönmeyegörsün kısa ışığı hayatımızın,
kala kala uyunacak sonsuz bir gece kalır.
Bin öpücük ver bana,sonra yüz,
sonra bin daha,sonra bir yüz,
hiç durmadan bin öpücükdaha ver,
ardından bir yüz daha,
sonra binlerce öpücük olunca,
öyle karışsın ki hepsi hesabı şaşıralım
kem gözlerin değmesin diye nazarı
öpüşlerimizin bu kadar çok olduğunu öğrenince.
Catullus
Türkçe : Ç.Dürüşken-E.Alova
Dilini sakınmayıp çoğu şiirinde müstehcen bir dil kullandığını da belirteyim. Belki bu yüzden dönemi çok iyi anlatan şiirler yazmış.Bu arada Lesbia sevdiğine kendi taktığı admış.Lesbia'nın asıl adı Clodia'yaymış. İ.Ö.79 yılının konsülünün kızıymış.Şiire düşkün, dans etmeyi bilen,zeki bir kadınmış. zengin bir devlet adamı ile evlenmiş.Ancak tek kişiye bağlanan ,sadakat dolu bir kadın değilmiş .Bu onun ateşli ruhuna aykırıymış . Catullus ile birlikteyken başka erkeklerle beraber olurmuş. Hatta Catullus'un yakın arkadaşıyla bile.Bu yüzden büyük acılar yaşatmış şairimize.Ondan vazgeçmek istemiş ama bunu pek becerememiş:

Aptallık etmeyi bırak,zavallı Catullus,
yitip gideni yitip gitmiş say.
Bir zamanlar senin için ışıldardı parlak güneşler,
giderken götürdüğü yere koşor adım
hiçbir sevgilinin sevilemeyeceği kadar
sevdiğim sevgilimin!
Ne oyunlar olurdu orada o zaman,
sen isterdin sevgilinde istemem demezdi,
bu gerçek,senin için ışıldardı parlak güneşler.
Artık istemiyor sevgilin:sen de isteme,zavallı,isteme,
gitme gidenin ardından,düşürme kendini,
dikine dur,diren direnciyle aklın.
Hoşça kal,sevgili.Catullus direniyor,
ne arar artık seni,ne sorar,gönlün olmadan.
Ama sen üzüleceksin aramayınca:
yazıklar olsun,hain!Nedir yaşayacağın bundan sonra?
Kim gelecek artık sana?Kime güzel görüneceksin?
Kimi seveceksin şimdi?Kime,seninim, diyeceksin?
Kimi öpecek,kimin dudaklarını ısıracaksın?
Sen sen ol Catullus dönme kararından.
Catullus
Türkçe : Ç.Dürüşken-E.Alova
En acı şiirlerini ağabeyi için yazmış . Hayatının bu sancılı döneminde ağabeyinin sürdürdüğü idari görevi tamamlanmak için Verona'ya gitmiş . Bu günlerini mutsuz yaşadığı söylenebilir. İ.Ö.57 yıllarında bir grupla birlikte Anadolu'nun batısında bir eyalet olan Bithynia'ya seyahat gerçekleştirmiş.buradaki şehirleri ve adaları gezmek için bir tekne satın almış.Roma'ya döndüğünde hiç parası yokmuş.
Veronalı Catullus'un hikayesini böyle derleyebildim.Şimdi bir şiirini daha yazayım .Yine Lesbia'yla ilgili .Başka bir örnek yazsaydım iyiydi ama ben de ona taktım galiba ,Catullus gibi...

Bir zamanlar,Lesbia,biricik Catullus'un olduğumu,
beni Juppiter'e bile değişmeyeceğini söylerdin.
O zaman seni sıradan bir aşık gibi değil,
bir babanın oğullarını ve damatlarını sevdiği gibi sevmiştim.
Artık seni tanıyorum;senin için daha çok yanıp tutuşuyorsam da,
gözümde çok daha basit ve hoppa bir kadınsın.
Nasıl olur diye soracaksın.Çünkü böyle bir haksızlık
bir aşığın aşkını şiddetlendirir,ama dostluğunu azaltır.
Catullus
Türkçe : Ç.Dürüşken -E.Alova
Kaynak:Catullus-Bütün şiirleri-Yapı Kredi yayınları

Çarşamba, Nisan 26, 2006

Memnuniyet Üzerine

Öncül 'ün geçenlerde söylediği bir söz üzerine yaşadığını sandığım değişim gerçekten şaşırttı beni. Okuldaki bir öğretmen arkadaşının geçici ve kendi isteği ile geldiği yeni görevinden memnun olmadığı her şeye olumsuz bir gözle baktığı,sorumluluklarını sahiplenmeyip ,küçümsediği türünden ;onun bu meyandaki yüz ifadesini göstererek ,bir şeyler anlattı.Bu memnuniyetsizliğin onun çevresinde nasıl sevimsiz ve itici bir hale yarattığını-özellikle kendi indinde-belirtti.
Olayları yorumlama tarzıyla daha öncede sürekli şahitler huzurunda eleştirdiğim sevgili yoldaşımı tanıyorsanız tabi ki bu duruma siz de şaşırırdınız.Demek karşıdan biri tarafından aynı davranışa maruz kalmak gerekiyormuş.Böylesine olumsuz ve memnuniyetsiz bakış açısının daha baştan insanı çıkışsız bıraktığı, zor -lukları iki misli büyüttüğü ortada.
Arzuların ,ihtiyaçların ve beklentilerin sonu olmadığı gerçeği bile sürekli memnuniyetsizliği mahkum etmeye yeterken ben sözü biraz daha uzatmak niyetindeyim.Çünkü memnuniyetsizliğin yararlarına da inanıyorum.Bu yüzden ''sürekli'' memnuniyetsizlikle , olumsuz bakışı birbirine eşitliyorum.Ve bu nokta da Pindaros 'un sözünü sürekli memnuniyetsizlere ithaf ediyorum:''İnsanlar arasında dünyaya ait şeyleri beğenmeyerek,gözlerini uzaklara diken,tembel umutlarla var olmayanları kovalayan bir insan kesimi var...''
Böylesi olumsuz bakış öncelikle içimizdeki enerjiyi emip tüketen bir etkisi var sanırım.O vakit pili-gazı bitmek üzere olan, karanlığı aydınlatmaktan aciz bir fenere dönüyoruz olaylar karşısında.Karma karışık gördüğümüz olaylarda süreci, kedinin dolaştırdığı yün yumağına döndüren bizim birbirinden farklı bakış açılarımız.Yenilgiye uğrama korkumuz.Ne diyor ozan:

Aşk Sözü I


Yazgının gülü,bizi yaralamaya bakardın
ama eğilirdin kurtuluşa giden giz gibi
ve güzeldi seçtiğin o buyruk
ve hazır kılıçgibi gülüşün.

Çevriminin yükselişi ile canlanırdı doğa
senin dikeninden çıkardı yolun düşüncesi
Sana egemen olmak için uyanırdı hızımız
ve kolaydı dünya:Basit bir yürek atışı.
Y. Seferis
Türkçe: Ö.İnce-H.Millas

Basit bir yürek atışı...İşi basit kılan onu algılama tarzımız .Acz içinde olma duygumuz süreci alt üst ediyor.Burada işin içine geleneksel ve kişisel davranış kalıplarımız giriyor ve hava gittikçe kararıyor.
Bazan o kadar kararıyor ki etrafımızı görmüyoruz yaşadığımız yeri beğenmiyoruz.Biz iyiyiz güzeliz . Bu işi karıştıran dış mihraklar...

Kent
Başka diyarlara,başka denizlere giderim,derdin.
Bundan daha iyi bir kent vardır bir yerde nasıl olsa.
Sanki bir hükümle yazgılanmış her çabam;
ve yüreğim sanki bir ceset gibi gömülmüş oraya.
Daha ne kadar çürüyüp yıkılacak böyle aklım?
Nereye çevirsem gözlerimi,nereye baksam burada
gördüğüm kara yıkıntılarıdır hayatımın yalnızca
yıllar yılı yıktığım ve heder ettiğim hayatımın.
Yeni ülkeler bulamayacaksın,bulamayacaksın yeni denizler.
Hep peşinde,izleyecek durmadan seni kent.Dolaşacaksın
aynı sokaklarda.Ve aynı mahallede yaşlanacaksın
ve burada,bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların.
Hep aynı kente varacaksın.Bir başka kent bekleme sakın,
ne bir gemi var,ne de bir yol sana.
Nasıl heder ettiysen hayatını bu köşecikte,
yıktın onu,işte yok ettin onu tüm yeryüzünde.(1910)
Konstantinos Kavafis
Türkçe : H.Millas-Ö.İnce


Bütün söylediklerime rağmen olumlu bir bakışla memnuniyetsizlikte yararlı demiştim.Evet tabi ki yararsız duygu yoktur. Aşırısı vardır yalnızca...Zaten verilenle yetinmek insanın doğasına pek uyan bir durum değil.Ne yani, ''patron biraz eli sıkı, ne yapalım.Bu maaşla idare edelim ölmeyiz nasıl olsa'' mı diyeceğiz.Ekonomi imf'ye teslim ama ne yapalım zengini seviyorlar,Buna da şükür ''mü diyeceğiz memnun olmak için . Yok daha neler...? Elbette memnun olmayacağız .Bundan doğal ne olabilir ki.
Sol bakış , özü itibari ile yani insanın insan olma sorununu başat ilan ettiği için bu nokta da ''en '' denilen noktadadır.''En güzel deniz henüz gidilmemiş olandır ''olduğuna göre memnuniyetsizliğe mahkumdur.
Sol iktidardayken bilemuhalefet olmaktır bir yerde.Ama bu noktadaki memnuniyetsizlikle ilk bahsettiğim arasındaki farkı sanırım belirtebildim.

Pazartesi, Nisan 24, 2006

Dondurmam Gaymak

Bu hafta sonu Öncül'le sevgili yurdumuzun güzide şehri Muğla'nın muhtelif ilçelerini ,muhtelif hayat gaileleri ile turladıktan sonra pazar öğleden sonra soluğu yine Muğla'da aldık.Şu sıra Muğla'mızın sokak ve caddelerini ,hiçbir filme ''nasip'' olmayacak biçimde, bir filmin afişi ile donanmış durumda..Evet bildiniz:''Dondurmam Gaymak''...
Bu herşeyi ile Muğlaya ait bir film.Film, afişinde de belirtildiği gibi ''bir ege geyiği''Yönetmen ve yapımcı Yüksel Aksu,oyuncular,konuşulan Türkçe ve çekim mekanları hep buralı ve buradan...
Saat 4 gösterimine girdik.Girsek mi girmesek mi diye tereddüt ettiğimizi itiraf edeyim.Özel sinemalarda uzun zamandır, böyle dolu seyirci ile film izlememiştim.Makara film ...-''iftaharla takdim eder''-Bizi mi yoksa hayatı mı makaraya alacaklar bilemedim.Filmi anlatacak değilim.Şu kadarcığını söyleyeyim:Dondurmacı Ali usta'nın büyük dondurma markalarına karşı hayatta kalma mücadelesi...Bir nevi,''kahraman bakkal ,süpermarkete karşı ''hikayesi.
Ali usta 'nın geçim mücadelesi sırasında karşısında duran çıkışsızlığının yarattığı bocalamaları yöre kültürünün getirdiği esprili yorum ve dille anlatıldığı film,Muğlalıları pek mutlu etti.Benim ''naçizane''fikrimi sorarsanız, duvarlarında naif resimlerle bezeli bir salonda ,bir Sait Faik hikayesi okumak gibiydi.Öncül 'ün de dediği gibi ,Vizontele'nin ege versiyonu tadını da aldık.Ama bizden çok Muğla kültürüne göbekten bağını koparmamış insanlarımızı mutlu ettiğine eminim.Diğer yandan da hiç bir sinema deneyimi olmayan,hatta oyunculuk deneyimi olmayan insanların ,bu filmde ellerinden geleni yaptıklarını da söyleyelim.

Perşembe, Nisan 13, 2006

Çeviri Şiir Üzerine

Çeviri şiir üzerine,şiirin nasıl çevrileceği üzerine bu işi yapanlar oldukça kafa yormuşlardır herhalde. Bu işin derinlemesine analizini yapmak onlara düşer.Ben kendimi fazla zorlamadan,sizi de fazla sıkıntıya sokmadan iki şiir ve iki çeviri örneğiyle,bu konuya sadece dikkatinizi çekmek niyetindeyim.
Biliyorum,hangi şiiri başka bir dile çevirerek sunsan kendi anadilindeki tadını vermez. Bunda en başat sebep herhalde,her dilin ifade olanaklarının farklılığıdır.Bunu sadece şiir için de söyleyemeyiz doğaldır ki..Kendini varetmek için dile ihtiyaç duyan her sanatın da sorunudur bu.
Bu sorunun varlığı sana türününün kendi coğrafyasıyla ve kendini ,o dili icra eden insanla sınırlayacağı anlamını doğurmaz. ''İyi bir edebi metin okuyucunun zihninde yeniden üretilir'' dedikleri türden bir sonuca götürüyor bu çevirme sorunu bizi. Dil unsurunu kullanan sanat ürünü,önce onu başka dilde yeniden üretenin-öyle demeliyiz bir bakıma-zihninde üretiliyor.Daha sonra o dilin okuru tarafından yüzlerce kez üretiliyor...
Bu noktada şu soru ortaya çıkıyor:İyi bir çeviri-çevirmen demeyeceğim zira yapılan iş önemlidir-eseri başka
dilde yeniden yaratma mıdır? Onu yaratan insanın anlamlandırmalarını dışlayacağız mı?
Bu noktada benim aklımdan geçen,iyi bir dil ürününün-kendi dilinden taşmaya çalışan diye de okuyabilir -siniz-böyle bir derdi olmaz.Çünkü çevireni hem kendi dilinde yarattığı tadı vermeye zorlar hem de zihinde başkaca anlamlandırmaları teşvik eder.
Şimdi aynı şiirin iki farklı çevirisini okuyarak devam edelim:

Tutsak
Demir parmaklıkların ardındayım,küflü karanlıkta.
Avluda genç bir kartal,
Üzgündür dostum,kanat çırparken,
unutulmuş tutsaklığında,,
Gagalarken kanlı yemini pencerenin dibinde.
Fırlatır gagaladığını,gider bakar bakar pencereden.
Ve sanki aynısını düşünmüşüz gibi,
Bakışıyla,çığlığıyla seslenir bana,
Haykırır:''Vakit geldi artık dostum,uçalım!
Bizler özgürlüğün kuşlarıyız,
Oraya! Bulutların ardında dağların beyazlandığı yere,
Oraya!Denizin gökyüzüyle buluştup mavileştiğiyere,
Oraya!Yalnız rüzgarlarla benim gezindiğimiz
yere.''(1822)
A.Sergeyeviç Puşkın
Türkçe:Haluk Madencioğlu


Tutsak

Zindandayım,nemli bir karanlıkta.
Beslediğim genç kartal,avluda,
Altında parmaklıkların çırpıyor kanatlarını
Gagalarken kanlı bir yiyecek parçasını,
Gagalıyor ve fırlatıyor,gözleri pencerede,
Sanki aynı arzuyu taşıyor benimle.
Bakışı ve çığlığıyla diyor ki tutsaklık yoldaşım:
''Vakit geldiartık,uçalım dostum,uçalım!
Bizler özgür kuşlarız,hadi davran!
O beyaz dağa doğru,daha öteye bulutlardan,
Denizin gökyüzüyle buluştuğu maviliklere,
Sadece benim ve rüzgarın ve gidebildiği o yerlere...''
A.Sergeyeviç Puşkın
Türkçe:Ataol Behramoğlu

Bu şiirleri okuyunca anlamca aslında aynı olduğunu görüyorum.Sacece şiirin okurken duyduğumuz içsel melodisi değişmiş görünüyor.Peki hangisi Puşkın'in çıkardığı melodi-veya onunkine enyakın-?Sanırım ben ikisini birden okuduktan sonra duyduğum...Ya o dilde bir çevirisi varsa,diyeceksin.O zaman da çevirenin bilgi birikimi ve dil uzmanlığına,sanatsal duyuşuna güvenmekten başka elde birşey kalmıyor?...Haa! kalıyor;o dili
öğrenmek...Bu durum aynen ,müzik parçasını farklı müzik araçlarıyla ve farklı yorumlarla dinlemek gibi birşey görünen o ki.
Ama yukarıda da okuduğunuz gibi yorum farklı da olsa Puşkın'in güçlü ışığı ikisine de hakim...Bir tane daha:

Düşman

Üç beş yerine parlak güneşler vuran
Karanlıkbir fırtına oldu gençliğim;
Bitik bahçemdeYıldırımla yağmurdan
Tek tük pembe yemiştir bütün derlediğim.
Vardım düşüncelerin güzüne demek,
Suyun yer yer mezarlar gibi oyduğu
Sele gitmiş toprakta düzlemem gerek
Kürekler,tırmıklarla her bir oyuğu.
Gelişir mi bilinmez bir güç bulur da
Düşündüğüm o yeni çiçekler burda,
Kumsal gibi yıkanmış yerde,kimbilir?
-Ey acı! ey acı! varlığı yer Zaman,
Yitirdiğimiz kanla büyür,serpilir
Bağrımızı kemiren o sinsi Düşman!
C.Baudelaire
Türkçe:Sait Maden


Düşman

Gençliğim, karanlık bir fırtına,boran oldu,
Arasıra ve yer yerparlak güneşler açan;
Bahçemde bir kaç tane kızarmış meyve kaldı,
Yıldırımla,yağmurun getirdiği yıkımdan.
işte sonbaharına vardım düşüncelerin,
Kullanmak artık küreği ve tırmığı,
Taşkın görmüş toprağa bir düzen vermek için,
Suyun mezarlar kadar büyük çukur açtığı.
Kimbilir düşlediğim yeni çiçekler burda,
Bulacak mı sellerin yıkadığı toprakta
O gizemli besini, güç kuvvet kazandıran?
-Ey acı! ey acılar! Zaman hayatı yiyor,
ve yüreği kemiren göze görünmez düşman
Yitirdiğimiz kanla büyüyor güçleniyor!
C.Baudelaıre
Türkçe: Ahmet Necdet ( yanılmıyorsam!)

Bu iş boyumu daha fazla aşmadan ve Turkiye eğitim düzeninde yabancı dilbilgisi tarzan ingilizcesini bile ancak yakalayabilmiş ;bunun yanında kendi dilinden memnun biri olarak ,bu nokta da susmayı yeğliyorum Tafsilatlı bilgi için,bu konuda kalem sallamış ,deneyim sahibi kişileri salık veriyorum. Niyetim başta söylediğim gibi, denize açılmak değil, kendi sularımda birkaç kulaç atmaktı .Beraber yüzdüğünüz için ,tanrıların iyilikleri üzerinize olsun...!

Öndeyiş

Sevgili okurlar,
Bu sayfanın sizinle buluşması,adı itibariyle esinini;güçlü ışığı şiirlerinde parlayan BAUDELAIRE ve esinini; KAVAFİS'in''Tekdüzelik''şiirinden alan''yarın artık bugündür dememek için'' duygusundan beslendiğini belirtmeliyim.

Tekdüzelik
Bir tekdüzegün izler
bir başka tekdüzegünü.
Aynı şeyler olacak ve yinelenecek olaylar-
Aynı anlar bir bulup bir bırakır bizi.

Geçer bir ay ve bir başkasını getirir.
Olacakları kolayca öngörebilir insan:
Dünkü o cansıkıcı olaylar
ve yarın benzemez olur yarına.
Konstantinos Kavafis
çev:H.Millas-Ö. ince

Okuyucular,dilerim bu biçare''ithaki yolcusu''cansıkıntısından damıtacağı bu içsel yolculuğunda bilgece bir serüven üretebilir.Yaşamın içine gizlenen şiirsel tadları-ya da tersini size servis edebilir. Fazla birşey ummayın. Umursamazda da davranmayın.O sizin için yazılıyor.Sırf bu yüzden ilgiyi hakediyor olmalı...
.....
''Hep aklında olsun İtaki.
Oraya varmaktır hedefin senin.
Hiç aceleye getirme yolculuğu ama.
Daha iyidir yıllarca sürmesi;
Yaşlı biri olarak yanaş adaya,
yolda kazandıklarınla zengin biri olarak
zenginlikler bekleme itaki'den.
Bu güzel yolculuğu İtaki verdi sana.
Yola çıkamazdın o olmasaydı eğer.
Ama artık verecek başka şeyi yok sana.
Yoksul görünüyorsa da sana,aldatmadı seni itaki.
Böylesine bilgeleşmişken,bunca kazanımla.
anlamış olmalısın artık,ne demektir itakiler.(1911)

Konstantinos Kavafis
ç ev:H.Millas-Ö.İnce