Perşembe, Mayıs 31, 2007

Mendirek

Antik mendireğin ucunda
vaktinden evvel kararıyor hava,

denize doğru iniyor bulutlar,
ince bir yağmur başlıyor birden.

Palamut iskelesiymiş burası

milattan önce kimbilir kaç yılında.

Arkamda yalçın bir tepe,

birkaç sütun, zeytinlikler.

Yavaşça, denizin derinliklerinden
volkanik bir ada yükselircesine,
Elsa geliyor yine aklıma.

Nasıl yenilebildim koşullara!


Gemilere palamut yükleyenler,

palamutu toplayanlar, gemiciler,

hiç biri yok artık.

Sadece mendirek ve zeytinlikler.

RONİ MARGULİES


Perşembe, Mayıs 24, 2007

Harbe Giden



Harbe giden sarı saçlı çocuk!

Gene böyle güzel dön;

Dudaklarında deniz kokusu,

Kirpiklerinde tuz;
Harbe giden sarı saçlı çocuk!

Orhan Veli            




Perşembe, Mayıs 17, 2007

Geldi Geçti Ömrüm Benim

Geldi geçti ömrüm benim,
şol yel esip geçmiş gibi.

Hele bana şöyle geldi,

şol göz yumup açmış gibi.

İşbu söze Hak tanıktır, 
bu can gövdeye konuktur.

Bir gün ola çıka gide,

kafesten kuş uçmuş gibi.


Miskin âdem oğulları,

Ekinlere benzer gider.

Kimi biter kimi yiter,

yere tohum saçmış gibi.


Bu dünyada bir nesneye,

yanar içim göynür özüm.

Yiğit iken ölenlere,

gök ekini biçmiş gibi.


Bir hastaya vardın ise,
bir içim su verdin ise.
Yarın anda karşı gele,

Hak şarabın içmiş gibi.


Bir miskini gördün ise,

bir eskice verdin ise.

Yarın anda sana gele,

Hak libâsın biçmiş gibi.


Yunus Emre bu dünyada,

iki kişi kalır derler:

Meğer Hızır İlyas ola,

abıhayat içmiş gibi.

Yunus Emre

Hızır-İlyas :
Hızır, bazı İslam bilginlerine göre peygamber olup,
asıl adı “Elyasa”dır. Bazı bilginler ise Hızır’ın veli
veya melek olduğunu iddia etmişlerdir. Rivayete
göre Hızır ile İlyas, “ab-ı hayat” içmişler ve
ölümsüzlüğe kavuşmuşlardır. Bu iki arkadaş ab-ı
hayatı içtikten sonra; Hızır karadakilerin, İlyas ise
denizdekilerin yardımcısı olmuştur. Hızır ile İlyas
6 Mayıs tarihinde buluşurlarmış. Bu buluşma ile
birlikte dünya da yeşilliklere bürünürmüş.


Şiirin Sözlüğü :
göynümek :
Dertlenmek, üzülmek, içlenmek.
miskin :Hoş görülemeyecek durumlar karşısında
tepki göstermeyen (kimse).//eskimiş Âciz, zavallı
libas :Giysi
Abıhayat :
Efsanelere göre içen kimseye ölümsüzlük
sağladığına inanılan bir su, bengi su.
( TDK Sözlüğü'den)

Salı, Mayıs 15, 2007

Kime ne...


Ben melamet hırkasını kendim giydim eynime,

Ar u namus şişesini taşa çaldım kime ne.

Gah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi,

Gah inerim yeryüzüne seyrederim alemi.

Sofular haram demişler bu aşkın badesine,

Ben doldurur ben içerim günah benim kime ne.

Sofular secde kılarlar caminin mihrabına,

Yar eşiği secdegahım yüz sürerim kime ne.

Nesimi'ye sormuşlar yarin ilen hoş musun,

Hoş oluyum olmuyayım o yar benim kime ne.

Seyit Nesimi



Şiirin Sözlüğü:
melamet : Kınama, ayıplama, azarlama, çıkışma.
sofu : Dinin buyruk ve yasaklarına bütünüyle uyan (kimse).
mihrap : Cami, mescit vb. yerlerde Kâbe yönünü gösteren, duvarda bulunan ve imama ayrılmış olan oyuk veya girintili yer.

secde : Genellikle namaz kılarken alnı, el ayalarını, dizleri ve ayak parmaklarını yere getirerek alınan durum.

(TDK Sözlüğü'den)



Cumartesi, Mayıs 12, 2007

İçeriz Şarap


Ey zahit şaraba eyle ihtiram,
Müslüman ol terk et bu kılükali.
Ehline helaldir na-ehle haram,
Biz içeriz bize yoktur vebali.
 
Sevaba girmek çün içeriz şarap,
İçmezsek oluruz düçar-i azap.
Senin aklin ermez bu başka hesap,
Meyhanede bulduk biz bu kemali.
 
Kandil geceleri kandil oluruz,
Kandilin içinde fitil oluruz.
Hakkı göstermeye delil oluruz,
Fakat kör olanlar görmez bu hali.
 
Sen münkirsin sana haramdir bade,
Bekle ki içesin öbür dünyada.
Bahs açma Harabi  bundan ziyade,
Çünkü bilmez haram ile helali.
Harabi


Şiirin Sözlüğü :
zahit: Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp,
buyurduklarını yerine getiren (kimse).

İhtiram: Saygı.

bade : Şarap , içki.
kılükal :
Dedikodu, söylenti.
düçar : Uğramış, yakalanmış, tutulmuş.
münkir : İnkâr eden, kabul etmeyen.
ziyade : Çok, daha çok, daha fazla.
çün : İçin.
( TDK Sözlüğü'nden )


Salı, Mayıs 08, 2007

Şiirin Bir Büyük Adı...


Lermantov Ya da '' Acıya ve Öfkeye Bulanmış Demirden Bir Şiir

Puşkin'in öldürülüşünün hemen ertesi günlerinde "Şairin Ölümü" adını taşıyan bir şiir Çarlık Rusya'sının başkenti Petersburg'da ve giderek bütün ülkede elden ele dolaşmış, denebilir ki dönemim bütün ilerici insanlarının belleğinde yer etmişti. Şiirin yazarı, o sırada yirmi üç yaşında ve henüz pek tanınmamış bir şair olan Mihail Lermantov'du. Dört yıl sonra kendisi de, bir başka düelloda, cinayete çok benzer bir biçimde öldürülecekti.

Mihail Lermantov'un yirmi yedi yıl süren yaşamı (1814-1841) Çarlık Rusya'sında bütün demokratik kıpırdanışların ezildiği bir döneme rastlar. Monarşiyi sınırlama amacı güden Dekabrist kareket 1825 yılındaki "darbe" girişiminin ertesinde acımasızca ezilmiş, aralarında şair Rıleyev'in de bulunduğu önderler idam edilmişlerdi. 1837 yılında da, büyük şair Puşkin, Fransa'daki toplumsal çatışmalar sonucunda Rusya'ya sığınan monarşi yanlısı bir Fransız subayı eliyle, bir komplo düelloda öldürülmüştü. Çarlık yönetimi sanat-kültür yaşamı üstünde ağır bir sansür uyguluyordu. Dönemin yazarları ya idam edilmişler, ya sürgüne gönderilmişler, ya da suskunluğa, küskünlüğe zorlanmışlardı. Yüzyılın ikinci yarısında gücünü duyuracak olan devrimci demokrat hareketin oluşumu için ise zaman henüz erkendi. Lermantov bu ara-dönemde verdi ürünlerini.

(...)


Düşünce

Kaygıyla bakıyorum bizim kuşağa!
Geleceği ya boş ya karanlık görünüyor.
Böyleyken, bilincin ve kuşkunun yükü altında
Eylemsizlik içinde kocuyor.

Zenginiz biz, ta beşikten beri
Babalarımızın yanlışlıkları ve akılsızlıklarıyla!
Yaşam üzüyor bizi; dümdüz, amaçsız bir yol gibi,
Bir şölen gibi yabancı bir bayramda.

Utanç verici bir umursamazlığımız var iyiye ve kötüye,
Solup gidyoruz kavgaya girmeden daha;
Yüz kızartıcı korkaklarız tehlikeyi görünce
Ve iğrenç tutsaklarız iktidar karşısında.

Cılız bir yemiş gibiyiz, erkenden olgunlaşan,
Okşamayan gözleri ve beğenileri,
O öksüz yabancı gibi, çiçekler arasında asılı duran,
Ve düşüp giden, onların açma mevsimi.

Kuruttuk aklımızı yararsız bilimlerle,
İçten umutlarımızı ve o soylu sesi
Gizledik kıskançlıkla en yakınlarımızdan bile
İçimizde alaya alınmış tutkuların güvensizliği.

Henüz varıyorken tadına mutluluğun,
Genç günlerimizi koruyamadık;
Doygunluk korkusuyla her sevinçli duygunun
Özünü sonsuzca çıkardık.

Şiirsel imgeler, sanat yapıtları
Tatlı bir coşku vermiyor bize;
Göğsümüzdeki yayarsız gömüyü ve son duygu kırıntısını
Koruyoruz açgözlülükle.

Sevgimiz de rastlansal iğrentimiz de,
Kurban vermiyoruz ne kine ne aşka.
Kanımızın kaynadığını an bile
Gizemli bir soğukluk egemen onda.

Sevimsiz ve unutulmaya yazgılı bir kalabalık halinde
Geçeceğiz gürültüsüz ve izsiz, dünyadan.
Çağlara ne bir verimli düşünce, ne de
Deha ürünü bir yapıt bırakmadan.

Çocuklarımız horgörüyle anacaklar bizi,
Aşağsayarak anacaklar, bir yargıç ve yurttaş sertliğiyle.
Aldatılmış bir çocuğun acı alayı gibi
Savruk ve batkın babası üstüne!

(1838)

Mihail Yuryeviç Lermantov

Türkçe : Ataol Behramoğlu / ''Hançer'' / Adam Yayınları