Hayatta kof bulduğumuz, coşkusuna inanmadan katıldığımız , ne kadar çok değer addedilen şey var .Zamanın bitmez akışında, durmadan karşımıza çıkan sevmediğimiz ama selam verip ilgilenmek zorunda kaldığımız bir adam gibidir onlar. Yolumuzu değiştirip , görmezden gelmemiz de çoğu kere mümkün olmaz nedense.
Evet, onlara katılırız.Sürecin dışına atmamız mümkün değildir. Biz de büsbütün içine giremeyiz. Dolayısıyla, katılır görünen eğreti bir duruşa sahip oluruz.Bu eğreti duruş bizi ötekileştirir.Bir ince çizginin üstünde dansederiz ,zamanın önümüze çıkardığı kavalyelerimizle.
Zaman, evinde koyduğu kuralların ihlal edilmesine dayanamayan bir ebeveyndir.
Yukarıda çizdiğim tabloda birazcık kendini bulanlarsa, kural ve ritüellerle huzurun daim kılındığı bu evde; anlamsız görünen bir istekle , ha bire sokağa kaçan çocuklardır.O çocuklar, orta yerde kendilerine sunulan o güvenli alanı bırakıp, kıyıdaki o dengede durmayı gerektiren , ufku gören ,tehlikeli yeri seçerler.
Ve belki o ince hat üzerinde dengede kalmalarını sağlayan tek kozları kurdukları hayallerdir.
Ne İçindeyim Zamanın
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare geniş bir anın
Parçalanmış akışında.
Bir garip rüya rengiyle
Uyumuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sukutu öğüten
Uçsuz,bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş.
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
ortasında yüzmekteyim.
Ahmet Hamdi Tanpınar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder