Cuma, Aralık 29, 2006

Bilinmeyen Ülke




Ey güzel ülke , uzak ülke,
Ey bilmediğim ülke,
Ne kendi isteğimle geldim sana,
Ne de soylu bir atın sırtında.
Beni, bu yiğit delikanlıyı
Gençliğin ateşi sürükledi sana;
Bir de başımdaki şarap dumanları.
Aleksandr Sergeyeviç Puşkin

Pazar, Aralık 24, 2006

Başka Biri

Otuzlarına vardıktan sonra, dönüpte şöyle bir; aslında çokta uzun olmayan ,ardında kalan geçmişe bir baktığında , iyi bir hesap dökümüne girişip, ne çok farklılaştığını görürsün önceki senden.Gelişigüzel bir bakış kolay ele vermez kendini belki.Ee, sözkonusu olan önünde sonunda sensindir.Bir şans elde edilebilse, bozup düzeltmek istediğin ne çok şey olduğunu anlarsın. Fakat böyle bir şans hiç yoktur.
Geçmiş iyi- kötü, güzel-çirkin, acı- tatlı yaşam anları ile yüklü bir biçimde omuzlarının üzerindedir.O yükün iyi ,güzel ,tatlı ağırlığını taşımak gocundurmaz seni. Ama diğer taifeye gelince, durum değişir.Onların sana belki ciddi bir zararı da yoktur. Sırtındaki en ağır yük, sadece birazcık buruk tadı olan, utanç ve pişmanlık tortularıdır. Yine de buna katlanmak, o tortuların altında kireç tutmuş bir taşa dönmek istemez yürek.O daha çok; parlak, göz alıcı bir taş olmaya meyillidir.



Voi ch'ascoltate in rime sparse il suono


Siz, işitenler dağınık dizelerde sesini
o iç çekişlerin, yüreği beslediğim
ilk gençlik yanılgım boyunca,
kısmen başka biriyken şimdiki benden:

Değişken üslup için, ağlayıp konuştuğum,
boş umutlar arasında ve boş elem,
aşkı yaşayarak bilenin olduğu yerde,
merhamet bulmayı umuyorum, yalnızca bağış değil.

Ama iyi görüyorum şimdi, nasıl herkese
konu olmuşum uzun zaman, o yüzden çok kez
utanıyorum kendi içimde kendimden;

ve utanç sanrılarımın meyvesi
ve pişmanlık ve açıkça bilme:
kısa bir düş dünyadaki her zevk.
Francesco Petrarca
Türkçe:Kemal Atakay
Canzonıere/YKY

Pazar, Aralık 17, 2006

Meşeyle , Saz


Kendimizi farkedip de dünyayı anlamaya başladığımızda, yumurtadan çıkıp da kabuğunu beğenmeyen civcivin itkileriyle hareket etmeye başlarız.Dünya bir evdir ve biz o evdeki eşyaların yerlerinden memnun değilizdir.Kendi algılayışımız ve izanımız doğrultusunda onu biçimlendirmeye fazlalıkları çıkarmaya,eksiklikleri tamamlaya uğraşırız. Bunu tek başına yapmak o kadar kolay değildir.Yine farkederiz ki o evi tek başına kullanmıyoruz.O, yerini değiştirmek için yanıp yakıldığımız ağır dolabı kaldırmaya yardım istediğimiz kişi ya buna yanaşmaz ya da başka bir yere koymak istediğini söyler.
Civcivin ruh haletindeyken dünya algımız, onun; düzen verilmemiş karman çorman bir yer olduğu yönündedir.Eh, bu çoğunlukla doğruya yakındır, çünkü hiçbir vakit bu algımızı yüzde yüz dönüştüremeyiz.Yoksa bu durum insanın yaşam serüvenindeki öz güvenini zedeleyecek kadar yaşam döngüsüne zarar verebilir sanırım.
Amacımız ne kadar iyi niyetli bir düzenleme çabası olursa olsun , insan iyilikler ,kötülükler, umutlar, umutsuzluklar, aşklar, ihanetler,acılar ve sevinçler görecektir.Bu paradoks insanı
yaşamın özündeki bir ilkeye götürür:İnsan yaşamı paylaşır, paylaşıldıkça o güzelleşir ve paylaşılma zorunluluğundan dolayı acıları da beraberinde getirir.
Yaşama bir köşeli taş olarak başlayıp, onun yağmurunda , rüzgarında, kızgın güneşinde, sert ayazında yontula yontula , pürüzsüzleşmiş ve her gün başka bir ufka yolculuk yapan bir aracın tekerleği gibi iyice yuvarlakmış bir taş olarak sona yaklaşırız.
Kabuğunu beğenmeyen civcivin, gagasını büzüştürerek hala bir yerlerden baktığını hissederiz.
Onun sayesinde evde bir şeylerin yerleri değişmiştir, ama dolabın bir süre daha orada durmasında hiçbir mahsur yoktur.
Biraz esneklik herkes için daha yaşanır yapar dünyayı. Tabi kendi formunu koruyarak...

Meşeyle Saz
Meşe, bir gün saza demiş:
-Doğrusu tanrı size gadirlik etmiş.
Minnacık serçe konsa üstünüze
beliniz bükülüverir.
Suları ürperten seher yeli
Baş eğdirir size.
Bir de benim şu dağ gibi gövdeme bak!
Güneş bile zor giriyor içime,
Fırtına dallarıma oyuncak.
Her esen yel sana bora,
bana kasırgalar meltem.
Bari gelip gölgemde yaşasan da
Üzerine kanat gersem.
Ama sizin soy nedense gider
Sulu rüzgarlı yerlerde biter.
Acıyorum sizlere,
Doğa haksızlık etmiş sazlara.
-İyi yüreklisin, demiş saz meşeye;
Eksik olma, ama bizim için üzülme.
Benden çok sen kork rüzgardan:
Ben eğilirim, kırılmam.
Doğru, bu güne kadar dayanmışsın,
Dimdik durmuş, boyun eğmemişsin.
Ama, sertin serti var,
Bir gün bakarsın, sana da çatar.
Demeye kalmamış rüzgar patlamış,
Bir karayel, bir karayel ki neuzübillah!
O güne dek kimseler rastlamamış
Böyle belalısına.
Rüzgarlar anası Kuzey,
En azgın oğlunu salmış dünyaya.
Saz eğilmiş , meşe dayanmış,
Derken karayel arttıkça artmış.
Sonunda birdenbire gelmiş meşenin hakkından:
Göklere değin başını sermiş yere,
Köklerini çıkarmış yedi kat yerden.
La Fontaine
Türkçe:S. Eyuboğlu


Geleceğe Ürküntüyle Bakıyorum

Geleceğe ürküntüyle bakıyorum,
Tasayla bakıyorum geçmişe.
İdam öncesinde bir suçlu gibi
Bir can dostu arıyorum çevremde.

Bir kurtuluş habercisi gelecek mi?
Anlatmaya yaşamın önemini,
Amacını umutların ve tutrkuların;
Bana neler hazırladığını söylemeye
Ve neden karşı çıktığını böyle
Gençlik umutlarıma, Tanrı'nın.

İyiliğin, kötülüğün, aşkın ve umutların
Yeryüzünde ödedim kefaretini;
Bir başka yaşama başlamaya hazırım
Susuyor ve bekliyorum:Zamanı geldi.
Geride benden bir iz kalmayacak
Karanlık ve soğuk kuşatacak
Benim yorgun ruhumu;
O ham bir yemiş gibi, özsudan yoksun.
Soldu fırtınalarında yazgının
Yaşamın kızgın güneşi altında kavruldu.
1838 - Mihail Yurçeviç Lermantov
Türkçe: Ataol Behramoğlu
Resim: Gürbüz Doğan Ekşioğlu


Pazar, Aralık 03, 2006

Güzelliğe Dair

...Bana söyleyiniz, insan kendinden nefret ederse, birini sevebilir mi? kendi kalbiyle barışık olmazsa başkalarıyla iyi geçinebilir mi? kendi varlığından canı sıkkın ve yorgun ise topluluğa hoşluk getirebilir mi? bu soruların hepsine cevap vermek için deliliğin kendinden daha deli olmak lazımdır. ben toplumdan dışlanırsam, insan başkalarına katlanmak şöyle dursun, kendi kendine katlanamayacaktır. kendiyle herhangi bir ilişkisi olan her şeyden tiksinecek ve şahsı, kendi gözünde bir kin, iğrenme ve nefret konusu olacaktır. zira, genellikle anadan daha çok üvey ana olan doğa, bütün insanlara ve özellikle biraz bilgelik sahibi olanlara, ellerinde olana karşı isteksizlik göstermeyi, olmayana hayranlık duymayı emreden talihsiz bir eğilim vermiştir. bu uğursuz eğilim, hayatın bütün faydalarını, bütün güzelliklerini, bütün çekiciliklerini, bozar; son olarak hayatı da tamamen mahveder. ölmezlerin insanlığa verebildikleri en kıymetli armağana; güzelliğe sahip olan, kendi kendinin hoşuna gitmezse neye yarar?
...
Deliliğe Övgü /Erasmus




Kendini Suda Gören Geyik

Geyiğin biri kendini görmüş de
Bir kaynağın tuttuğu aynada,
Güzel boynuzlarına hayran olmuş;

Ama ardından pek üzülmüş
Çöp gibi bacaklarını görünce;

Eriyip gidecekler neredeyse suda.
-Bir şu başa bak, bir de şu ayaklara,

Demiş geyik, baktıkça dertlenerek;
Alnımda yükselen güzelim ormanı
Bu sıska bacaklar mı gezdirmeliydi?

Geyik tam bunları söylerken

Koca bir av köpeği sökün etmez mi!

Can derdine düşmüş o zaman;
Dar atmış kendini ormana.

Başındaki süs, olmuş mu başına bela:
Bacakları kurtaracak geyiği ,
Ama boynuzları bırakmıyorlar ki;
Takılıp engel oluyorlar boyuna...
O zaman dank etmiş geyiğin kafasına
Ve lanet okumuş, tanrının her yıl
Ona bol bol yolladığı armağanlara.

Faydalıyı küçümser, taparız güzele;

Güzelse çoğu kez başımızı yer...
İlahi geyik, nasıl kötülersin

Seni kuş gibi uçuran o ayakları da

Başına dert açan boynuzları översin!
La Fontaine
Türkçe:Sabahattin Eyuboğlu


Foto:Bahattin Ulusoy/Hareket Anı
www.fotokritik.com