Pazar, Aralık 17, 2006

Meşeyle , Saz


Kendimizi farkedip de dünyayı anlamaya başladığımızda, yumurtadan çıkıp da kabuğunu beğenmeyen civcivin itkileriyle hareket etmeye başlarız.Dünya bir evdir ve biz o evdeki eşyaların yerlerinden memnun değilizdir.Kendi algılayışımız ve izanımız doğrultusunda onu biçimlendirmeye fazlalıkları çıkarmaya,eksiklikleri tamamlaya uğraşırız. Bunu tek başına yapmak o kadar kolay değildir.Yine farkederiz ki o evi tek başına kullanmıyoruz.O, yerini değiştirmek için yanıp yakıldığımız ağır dolabı kaldırmaya yardım istediğimiz kişi ya buna yanaşmaz ya da başka bir yere koymak istediğini söyler.
Civcivin ruh haletindeyken dünya algımız, onun; düzen verilmemiş karman çorman bir yer olduğu yönündedir.Eh, bu çoğunlukla doğruya yakındır, çünkü hiçbir vakit bu algımızı yüzde yüz dönüştüremeyiz.Yoksa bu durum insanın yaşam serüvenindeki öz güvenini zedeleyecek kadar yaşam döngüsüne zarar verebilir sanırım.
Amacımız ne kadar iyi niyetli bir düzenleme çabası olursa olsun , insan iyilikler ,kötülükler, umutlar, umutsuzluklar, aşklar, ihanetler,acılar ve sevinçler görecektir.Bu paradoks insanı
yaşamın özündeki bir ilkeye götürür:İnsan yaşamı paylaşır, paylaşıldıkça o güzelleşir ve paylaşılma zorunluluğundan dolayı acıları da beraberinde getirir.
Yaşama bir köşeli taş olarak başlayıp, onun yağmurunda , rüzgarında, kızgın güneşinde, sert ayazında yontula yontula , pürüzsüzleşmiş ve her gün başka bir ufka yolculuk yapan bir aracın tekerleği gibi iyice yuvarlakmış bir taş olarak sona yaklaşırız.
Kabuğunu beğenmeyen civcivin, gagasını büzüştürerek hala bir yerlerden baktığını hissederiz.
Onun sayesinde evde bir şeylerin yerleri değişmiştir, ama dolabın bir süre daha orada durmasında hiçbir mahsur yoktur.
Biraz esneklik herkes için daha yaşanır yapar dünyayı. Tabi kendi formunu koruyarak...

Meşeyle Saz
Meşe, bir gün saza demiş:
-Doğrusu tanrı size gadirlik etmiş.
Minnacık serçe konsa üstünüze
beliniz bükülüverir.
Suları ürperten seher yeli
Baş eğdirir size.
Bir de benim şu dağ gibi gövdeme bak!
Güneş bile zor giriyor içime,
Fırtına dallarıma oyuncak.
Her esen yel sana bora,
bana kasırgalar meltem.
Bari gelip gölgemde yaşasan da
Üzerine kanat gersem.
Ama sizin soy nedense gider
Sulu rüzgarlı yerlerde biter.
Acıyorum sizlere,
Doğa haksızlık etmiş sazlara.
-İyi yüreklisin, demiş saz meşeye;
Eksik olma, ama bizim için üzülme.
Benden çok sen kork rüzgardan:
Ben eğilirim, kırılmam.
Doğru, bu güne kadar dayanmışsın,
Dimdik durmuş, boyun eğmemişsin.
Ama, sertin serti var,
Bir gün bakarsın, sana da çatar.
Demeye kalmamış rüzgar patlamış,
Bir karayel, bir karayel ki neuzübillah!
O güne dek kimseler rastlamamış
Böyle belalısına.
Rüzgarlar anası Kuzey,
En azgın oğlunu salmış dünyaya.
Saz eğilmiş , meşe dayanmış,
Derken karayel arttıkça artmış.
Sonunda birdenbire gelmiş meşenin hakkından:
Göklere değin başını sermiş yere,
Köklerini çıkarmış yedi kat yerden.
La Fontaine
Türkçe:S. Eyuboğlu


Geleceğe Ürküntüyle Bakıyorum

Geleceğe ürküntüyle bakıyorum,
Tasayla bakıyorum geçmişe.
İdam öncesinde bir suçlu gibi
Bir can dostu arıyorum çevremde.

Bir kurtuluş habercisi gelecek mi?
Anlatmaya yaşamın önemini,
Amacını umutların ve tutrkuların;
Bana neler hazırladığını söylemeye
Ve neden karşı çıktığını böyle
Gençlik umutlarıma, Tanrı'nın.

İyiliğin, kötülüğün, aşkın ve umutların
Yeryüzünde ödedim kefaretini;
Bir başka yaşama başlamaya hazırım
Susuyor ve bekliyorum:Zamanı geldi.
Geride benden bir iz kalmayacak
Karanlık ve soğuk kuşatacak
Benim yorgun ruhumu;
O ham bir yemiş gibi, özsudan yoksun.
Soldu fırtınalarında yazgının
Yaşamın kızgın güneşi altında kavruldu.
1838 - Mihail Yurçeviç Lermantov
Türkçe: Ataol Behramoğlu
Resim: Gürbüz Doğan Ekşioğlu


1 yorum:

Adsız dedi ki...

korkutan bir sessizliğin ardından bu neşeli geri dönüşünüz yalçınBey, bizi mutlu etti- çok güzel bi şey bu...